Eyl 26
Susuyorum işte gör
Hayalde gör düşte gör.
Dostum!
Sus ki suskunluğun özlemin matemi olmasın. Sus ki, yazılanlar anlamlarından uzaklaşmasın. Yalnızlığının yardımına gelen sessizliği kovma ki, kadehine damlayanlar iksir tesirini yitirmesin. Sus ki, sana susmak yakışmasın.
Hani hayatın tuzu tadı kaçar ya, işte o zaman sus. Hani yitirirsin ya mahzen-i esrar-ı hayalini, işte o zaman sus. Sus ki, gazaplanmasın cihan.
Varlık sebebini anımsamana yarayacaktır suskunluğun. Tadın manasını yorumlayacaksın. Varlığa ve kendine ve bana ve ona daha farklı, daha da anlamlı bakacaksın. Kerâmetin sende olmadığını, asil nizamın bir parçası, nazzamın asaleten atanmış hizmetkârı olduğunu öğreneceksin. Sen susarsan susarım ben. Sen susarsan konuşur kainat. Lerzeye gelir hayat. Baykuşlar lâl kesilir sen susarsan. Leyla’nın tahtında sürmez ki hayat, böyle can kulağıyla dinlenen nağmelerin gürültüsü altında. Şeffaflık lazım suskunluğa. Sustukça konuşmak güzeldir. Susarak bağırmaktır iyi olan. Neden hâlâ anlamamak için ansiklopediler ve lügatler karıştırmadasın. Hayıflanma. Yaşadıkların sana münhasır değil. Yaptıkların ilk defa yapılanlar da değildir. Yaşatılanlar da ilk defa yaşatılanlar zümresinden değildir. Sustukça anlayan ve ağlayan bir beynin varlığından haberdar olursun. Devamını oku »
Eyl 26
Geçen gün çok sevdiğim bir dostumdan aldığım mektubun ilk cümlesini okuyunca coşku, irkilti, hüzün ve özlem gibi duyguları belki de en karmaşık halleriyle yaşadım ruhumda.
Cümle şöyle: ”Hiç kimse özlemiyorsa da özlemin güzel olduğu bir yerdir burası.” Taşı gediğine koyma diye buna derler herhalde. Yaklaşık bir aydır üzerinde hassasiyetle titrediğim, manasını ve yaşayabilme tarzını ruhumda hissettiğim ve bundan dolayı da yazmayı planladığım, hatta ilk paragrafını çoktan yazdığım bir mevzuya ne güzel açıklık getiriyordu bu cümle.
İnsanın mısralarda ve satır aralarında kendisini bulması ve sezmesi geçici de olsa güzel bir tat.”Tam da beni anlatıyor” lar önceki yaşayanların yaşadıklarıyla şimdikilerin paralellik arz etmesinden ibaret değil midir zaten.
Ne olursa ve nerede, ne pahasına olursa olsun böylesine geliştirisel ve hayata anlam kazandırıcı duyguları, özlerini muhafaza etmek koşulu ile yaşamak ve yaşatmak gerek. Yarın duygusuz kalmamak ve o duygulardan anlamıyor olmamak için… Bu gün vicdansızlığa duçar kalmamak için… Devamını oku »
Eyl 25
Volkanlar ne dillerden ne de gönüllerden süzülür otuz vakit… En kutlu vakitlerin adlarıdır bunlar… Susmak en çok bu vakitte sükûnet yayar gönüllere… Tebessüm gülistan, ağlamak baharistandır otuz vakit… Bir inkılâp gerçekleşir ruhun endamlı kapılarından içeri giren…
İçe doğru derinleşmenin, yolcu olmanın gereğini en iyi hissetmenin aşkını yaşar yürekler… Benlik kendi hevasını yitirir, heva kendisini yer bitirir bu vakitlerde… Fırsattır, heyecandır, yoldur, zamandır otuz vakit… Tam otuz mukaddes parça… Gözlerden süzülüp gönüllerde açan gökkuşağı ve mahya… Cana can katan, cesede ruh giydiren, anlamsızlıkları yırtan, anlam arayışını güçlendiren…
Otuz vakte kadar yerin ve göğün elleri semaa kalkıktır. Geceden başlayan rayiha sabahın enfes kokusuna karışarak güne yayılır. Gün gelir ‘bin ay’ kesiliverir, ‘kadir’şinas oluverir. Zaman tam da bu noktada rahmetin en sağanağına zemin olur. Devamını oku »
Kas 16
Deneme, Şiir by Ayşe Eyyüpkoca
ii
ben şimdi dalları kırık bir aydınlık üzerinde olabildiğince üzgün karşılıyorum geceleyin uykuyu. çünkü cemaatimin fazileti yer ile yeksan… tanıma gelmez bir hal benimki… elifler çekiliyor bağrımdan.. ama ben ne susmaya ne de konuşmaya istekliyim. çıplak ayaklarımla yürüyorum denizler üzerinde. dalgalar çarpıyor hüznümün yelelerine. kulaklarım gövdeme bıçak saplıyor. ne çok konuşan adam gördüm ne çok konuşan kadın. ağızlarını ifk ile çalkalayan çağın efendileri… bunlar dedim, yaşayanlar öyle mi?… günde beş vakit alınları secdeye değen adamlar..? aynı ayetlere iman ettiğimiz din kardeşlerim?.. bana düşmez kendim hakkında konuşmak. işte bu yüzden konuşmam istenileni konuşmayacağım burada. burada mavi bir gülün beyaz bir karanfilin ve sümbülün hakkı için aşkın sebepsizce verilen ve sebepsizce alınan bir hakikat olmadığını haykıracağım.
siz ey kitabı yanlış okuyanlar!
bir çift söz ve giden bir gemi arkasından düşündüm elbet sırlarımın hangi
şimşekleri çaktırabileceğini.. sözlerinizin hangi tahammülü zorladığını… ve bütün bunların ne anlama geldiğini… belki de bu yüzden daha kararlı duruyorum kendimin karşısında. çaresiz değilim. bilinsin ki savunmam din gününe saklı. çünkü ben biliyorum ki, o Allah ki, benimde sizinde bildiğinizden çok daha yücedir. öyleyse yalnız bir sabır düştü zayıf bedenime. insanın yettiği ancak kanat çırpmaktır yeryüzünde. ötesini bilen ve göreniniz var mı?
bundan öte yok söylenecek bir söz..
alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Devamını oku »
Kas 16
Deneme, Makale by Mustafa Karaosmanoğlu
Dinçer ATEŞ’e İthaf olunur
O, ikinci teklik şahıs olan ’sen’in
Mekandaki ötelenmiş halidir
Öteki dile, topluma, bireye ve kültüre olumlu veya olumsuz pozisyonlarda dağılabilecek bir kavram. Zihinsel bir alt yapıya sahip olması nedeniyle keyfi bir kuruluşun üzerinden arzı endam ediyor. Bununla beraber sonuçları açısından oldukça acı veren yönelimlere sahip. Öteki bir yaklaşım tarzı, öteki bir kaos, öteki bir yapı, öteki bir semantik ve öteki bir yapı bozum. Öteki, sen olmayı hak etmemiş olan ‘o’nun tezahür etmiş bir durumunu imliyor zihnimize. Hatta ‘öteki’ elden gelse bütün şahıs kiplerinden kapı dışarı edebileceğimiz bir şey. ‘O’ bile sahipleneceğimiz bir kavram ‘öteki’ karşısında. En azından bir yapı olarak, dil bizi böyle düşündürebiliyor. Çünkü zimmen de olsa ‘o’, sen üzerinden varabileceğimiz, hatta bilincinde olmasak bile dilin ulaştığı bir durum olarak içselleştirdiğimiz bir şey. Dil bütün ‘o’ları öteki yapmıyor, öteki ‘o’nun ötesinde bir yerde. Lakin analitik olarak baktığımızda ‘o’, ’sen’den, ’sen’ de ‘ben’den çok uzakta olan yapılar değil. Epigrafımızda olduğu gibi.
Öteki ben veya senden başlayan bir şey. Ben veya sen olmasa ötekini oluşturabilecek bir vasattan söz edebilmek mümkün değil. Yani ötekinden kalkıp da bir ‘ben’ veya ’sen’ oluşturacak duruma sahip değiliz. Dil bile ötekinin karşısında geri dönüşsüz bir yapı olarak kendini gösteriyor. Dilin bile taraf tuttuğu bir vasattan bahsediyoruz öteki dediğimizde. Devamını oku »
Son Yorumlar