SÖMÜRGECİLİĞİN PSİKOLOJİSİ

Makale by Cem Gençoğlu 5 yorum »

Sömürgecilikten anlaşılanın beyaz yelkenli  kalyonlardan denize salınan tekneleriyle karaya görkemli şapkalarıyla ayak basan İspanyol denizcileri algılandığının ötesinde bir dünyada yaşadığımız malum. Artık yaşadığımız dünya, göstergelerini bir biçimde mahiyetin ayrıntılarında gizli tutuyor. Var olanla görülen arasında, görülenle anlaşılan arasındaki bir ayrımdır bu. Bu ayrımın niteliğini, etkilerinin genişliğini ise tartışılmaz ikna gücü iddiasıyla bilim sağlıyor. Sağlam temellere dayalı bir inanç sistemi rolüne girmeye başlayan bilimin pozitif anlayışı insanlığı kendine bağlıyor ve bütün tanımları yeniden kurguluyor. Buradaki mesele kör bir bilim düşmanlığı değil, irdelenmiş, önyargılarından arınmış bir sosyal bilim arzusudur.

Bilim tarihi aynı ölçüde insanlık suçlarının tarihini de kapsıyor demek sanırım bilim adamları için çok da ağır bir suçlama sayılmamalı. Şu ya da bu şekilde işlenmiş cinayetlerin, katliamların, zehirlenmelerin arkasında kalın gözlükleriyle bekleyen bir bilim adamından bahsetmek sanırım bu işi abartmak anlamına gelsede meselenin özü bir anlamda burada yatıyor. Korkarım bu paranoyak düşünce bilim adamlarının işlerini su taşımakla sınırlandırarak,  fizik laboratuarlarını kafeye çevirerek, kimya şişelerinin yerin bilmem kaç metre derinliklerinde ebediyete emanet ederek rahata kavuşur. Devamını oku »

BABİL SENDROMUNA GÖSTERGESEL BİR BAKIŞ

Makale by Dinçer Ateş 1 yorum »

Son derece karmaşık bir yapı olan günümüz iletişim sistemi içinde çözümleyici bir yaklaşım olarak “gösterge bilim” yeni bir disiplin hüviyetinde ortaya çıktı. Adamakıllı düşünürler ve bilim adamları bu disiplini her yönüyle ele alarak yapıyı bir bütünlüğe kavuşturmaya çalıştılar. Trafik ışıklarından yönlendirme levhalarına, tiyatrodan sinemaya, sanattan gündelik hayata dek birçok alanda, yaşamımız gösterge sistemleriyle düzenlendi. Kimine göre buna uç veren, kimine göre de bundan uç alan “dil bilim” sesten yazıya, bağlamdan kelimeye kadar uzanan bir çerçevede dil havuzunda, “söz”ü birer gösterge olarak ele aldı. Nitekim sacayağının üçüncüsü “anlam bilim” terimiyle oluşturuldu ve mantıksal çıkarımlarla neyin ne anlama geldiği kâh matematiksel göstergeler kâh olasılıklar şekilde ortaya kondu.
Bütün bunlar bir sarmala dönen hayatımıza; görünür anlaşılırlıklar,  görünür kolaylıklar ve görünür çözümlerle katkıda bulundu. Sanattan gündelik hayata her şey bu çözümleme esaslarına göre yeniden şifrelendi. Bu disiplinler bir çeşit gizli okuryazarlıkla farklı seviyelerde okurlarını ve yazarlarını üretti. Devamını oku »

DİLİN ANLAŞILMAZ YANLARI

Makale by Cem Gençoğlu yorum yok »

Freud 20. yüzyıl insanını nevrotik olarak tanımlıyordu. Nevrotik bozukluklar psikiyatride psikozlara oranla daha hafif rahatsızlıklar olarak kabul edilmekle beraber çoğunlukla tedavisi de psikoza oranla daha umut vericidir.  Nevroz 20. yüzyıl kuşağının tanısı olarak tarihe geçerken nevrotik bir neslin yetiştirdiği bir kuşağın tanısı ne olabilir? 21. yüzyılın apartman odalarının yalnız insanları, iç konuşmalarıyla meşgul ve dışa yansıyan dünyaları suskun birer fotoğraf karesinden ibaret. Şu da bir gerçek ki 21. yy insanının psikiyatrik durumu konusunda bir görüş birliği beklentisinde değiliz. Ama bu çağı tanımlamak istediğimizde iletişimsizlik çağdaşlarımızın başlıca özellikleri arasında geliyor.

Tevrat’a göre Babil kulesini yaparak tanrının gazabına uğrayan âdemoğulları o zamana dek tek bir dil konuşuyordu. Tanrı, babil kulesini bir başkaldırı olarak görmüş ve insanlığın dillerini (iletişimlerini) bozarak birbirlerini anlamalarına engel olmuştur. Babil kulesinin yıkımından bu yana insan neslinin iletişimleri farklılaşmış ve her biri farklı birer dil kullanmaya başlamıştır. Devamını oku »

BANA BİR ÖTEKİ VER

Deneme, Makale by Mustafa Karaosmanoğlu yorum yok »

Dinçer ATEŞ’e İthaf olunur

O, ikinci teklik şahıs olan ’sen’in
Mekandaki ötelenmiş halidir
Öteki dile, topluma, bireye ve kültüre olumlu veya olumsuz pozisyonlarda dağılabilecek bir kavram. Zihinsel bir alt yapıya sahip olması nedeniyle keyfi bir kuruluşun üzerinden arzı endam ediyor. Bununla  beraber sonuçları açısından oldukça acı veren yönelimlere sahip. Öteki bir yaklaşım tarzı, öteki bir kaos, öteki bir yapı, öteki bir semantik ve öteki bir yapı bozum. Öteki, sen olmayı hak etmemiş olan ‘o’nun tezahür etmiş bir durumunu imliyor zihnimize. Hatta ‘öteki’ elden gelse bütün şahıs kiplerinden kapı dışarı edebileceğimiz bir şey. ‘O’ bile sahipleneceğimiz bir kavram ‘öteki’ karşısında. En azından bir yapı olarak, dil bizi böyle düşündürebiliyor. Çünkü zimmen de olsa ‘o’, sen üzerinden varabileceğimiz, hatta bilincinde olmasak bile dilin ulaştığı bir durum olarak içselleştirdiğimiz bir şey. Dil bütün ‘o’ları öteki yapmıyor, öteki ‘o’nun ötesinde bir yerde.  Lakin analitik olarak baktığımızda ‘o’, ’sen’den, ’sen’ de ‘ben’den çok uzakta olan yapılar değil.  Epigrafımızda olduğu gibi.

Öteki ben veya senden başlayan bir şey. Ben veya  sen olmasa ötekini oluşturabilecek bir vasattan söz edebilmek mümkün değil. Yani ötekinden kalkıp da bir ‘ben’ veya ’sen’ oluşturacak duruma sahip değiliz. Dil bile ötekinin karşısında geri dönüşsüz bir yapı olarak kendini gösteriyor. Dilin bile taraf tuttuğu  bir vasattan bahsediyoruz öteki dediğimizde. Devamını oku »

ENTELEKTÜELLER NE İŞE YARAR?

Makale by İbrahim Tökel 4 yorum »

Gerçekten de entelektüeller ne işe yarar?
Öncelikle bu adamlar ileri derecede rahatsızlık kaynağıdırlar. İnsanların rahatını ve huzurunuzu bozmak için ellinden gelen her şeyi yaparlar. Oysa ne kadar da güzel ‘birlik ve beraberlik içinde yaşıyoruz’dur.

Bu hastalıklı kimseler toplumları ve çevreleri için olduğu kadar kendileri için de rahatsızlık kaynağıdırlar. Huzur ve kararları yoktur. Hiçbir ‘kilise’ nin adamı değillerdir. Sakin ve rahat da duramazlar. Zihinlerindeki,  yüreklerindeki ve vicdanlarındaki telaş, kaygı ve coşku kendilerine ve çevresindekilere bir an olsun huzur vermez.

Belirsizlik kaynağıdırlar. Hiç kimse bir yere koyamaz onları.( Onlar da zaten kendilerini bir yere koyamamışlardır. Ve sırf bu yüzden ömürleri boyunca acı çekeceklerdir). Gerçekten solcu iseler piyasa solu ondan nefret eder. (Bakınız: Kemal Tahir, Murat Belge)

Gerçek bir yazar veya sanatçı iseler piyasa yazını ve sanatı onlardan nefret eder. (Bak: Oğuz Atay, Orhan Pamuk,  A. H. Tanpınar) Devamını oku »

 Sayfalar:   1  2  3 »