KALBİN KAYNAMA NOKTASINDA

Deneme, Makale by Vedat Aydın 2 yorum »

KALBİN KAYNAMA NOKTASINDA
BİR SALİK

SADIK YALSIZUÇANLAR

Kendi tabiriyle ‘Halk Partili bir aile ortamından, modernleşmeden aşırı biçimde nasiplenmiş bir aile ortamından’ geliyor Sadık Yalsızuçanlar. Çocukluk yıllarında babasının işlettiği sinemanın, daha sonra ise Risalelerin kalp dünyasına düşüreceği sızıyla dur durak bilmeyen bir yolculuğa çıkacaktı. Taşradan büyük kentlere kapı aralayan bu sızının verimli bir doğuma dönüşeceği sonradan anlaşılacaktı. Risalelerin açtığı ufukla Yakaza yazılacaktı mesela! Cam ve Elmas gelecekti peşinden! Kutlu bir yolun kavşağında duracak, engin bir irfani geleneğin zengin mirasını kalbi gibi titrediği gençliğe tanıtacaktı! Hiç, Sırlı Tuğlalar, Şey yeni çıkacak Saklı Bahçe isimlerinden de anlaşılacağı gibi Yalsızuçanların bir kuş gibi uçtuğu gökyüzünün derin mavisini belleğimize kazıyor. Devamını oku »

MÜTEVAZİ BİR ENTELEKTÜEL: CİHAN AKTAŞ

Makale by Vedat Aydın yorum yok »

Seksen sonrası İslamcı düşüncenin asal sorunlarından birisi Müslüman kadının başörtüsüyle kamusal alanda temsil edilip edilemeyeceğiydi. Laikçi kesim ile İslamcı çevrelerin bir düzlemde buluşamadıkları bu sorun, pek çok sosyolojik araştırmaya konu olmuştur. Özellikle inançlarından dolayı başlarını örterek okumak isteyen Müslüman kızların yaşadıkları trajik durum, pek çok kitapta toplanmıştır. En temel insani hakları ellerinden alınan kızların içine sürüklendikleri sıkıntıların yol açtığı psikolojik travmalar, etkisini gelecek kuşaklar üzerinde de sürdürecek gibi gözüküyor. Bu süreci şu ya da bu şekilde yaşayan entelektüel kadın yazarlar, demokrasinin inkâra dönüştüğü bu mevzudaki ikiyüzlülüğe her zaman dikkat çekmişlerdir. Devamını oku »

NURİ HAKDİL “HER DAĞIN BİR DURUŞU VARDIR!”

Makale by Sıddık Akbayır 1 yorum »

1. Her ‘eylem’i bir rivâyet gibi anlatılan Nuri Pakdil’in  hangi şehirde, hangi otelde, hangi mekânda  yaşadığı pek bilinmez.  Uzun bir suskunluktan* sonra, soylu eylemine, ‘bilgi’den çok, ‘bilinç’ aktaran “Otel Gören Defterler”i  yazarak  ‘Sükût Sureti’nde devam eder.
2. Gerekli gördüğünde ‘geri çekilmeyi de bilen’ adamdır. Ricat anlamında değil, topluma biraz zaman tanıma anlamındadır bu ‘geri çekilme.’ Tıpkı Türkiye’ye ve yaşadığımız dönemlere ‘erken’ gelmiş diğer ‘adamlar’ gibi.  Onların söylediklerini, anlattıklarını toplum biraz hazmetsin, birazını bari anlasın, birazını algılasın, kafasında, gönlünde dolaştırsın diye, bu ‘adam’lar uzun molalar verirler kendilerine, sonra yeniden yola koyulurlar, simurg olurlar, ‘Kaygususz Abdal’ olurlar. Az olmanın ağırlığını yüklenir, çilesini çekerler, çoğunluğun ruhu duymaz.
İtalyan Türkolog Prof. Anna Masala Pakdil için 1970′li yıllarda şöyle der: “İnsanlar Pakdil’i ikibin yılından sonra anlayacaktır.” 1
3. Kültürel bağlamda  erozyonun hızlandığı bir dönemde geri çekilmeyi tek doğru çözüm saymış seyrek ermişlerden biri2    olan Nuri Pakdil, Doğu” diye inleyecek kadar Doğu tutkunudur; ancak Batı’ya da sonuna kadar açıktır. Paris’ten yeni geldiğini belirten bir dostunu “Paris’i gören göz öpülmez mi?” diye karşıladığı söylenir. Herkesin 15 dakikalığına şöhret olduğu şu tuhaf dünyada, 70′ini aştığı halde bugüne kadar ne bir gazeteye, dergiye röportaj verir, ne de herhangi bir televizyon programına çıkar.
Hakiki bir münzevidir. Bekârlığı kendisine yakıştıran becerikli seçkin insanlardan biridir.
Bazen Ankara’da Kuğulu Park’ta kuşlara yem atarken görüldüğü,3    paradan tiksindiği için para taşımadığı, taşımak zorunda kaldığında da paraya dokunmadığı; Felluce  bombalanırken de sessizce ağladığı rivayet edilir. Devamını oku »

YEDİ KÖTÜ ADAM

Makale by Sıddık Akbayır yorum yok »

YADYGÂR EJDER
Ye?ilçam… 68 adymlyk bir sokak… ‘Beyazperdenin ba?ynda, ortasynda, kyyysynda yer alanlar bu sokaklaryn üç kahvesinde ya?ar. Ye?enler Kyraathanesi’nde figüranlar, Azmi’nin Kahvesi’nde yapymcylar, yönetmenler, oyuncular, Re?it’in Kahvesi’nde y?ykçylar, setçiler toplanyr.1 Beyo?lu’nun bütün sokaklary Ye?ilçam’a açylyr. Alyon, Anadolu, Ahududu, Hava, Hasnun Galip, Ba?a?a sokaklary Ye?ilçam denizine akan yrmaklar gibidir. Alyon Sokak’tan her gün bir adam, Ye?ilçam’a açylyr. Figürandyr, ancak Ye?enler Kyraathanesi’ne de?il, Re?it’in Kahvesi’ne yönelir.
Asyl ady Adnan Enbiyao?lu’dur.
Sivaslydyr.
‘Üçüncü synyf lokantalarda doyurur karnyny- uyur üçüncü synyf otellerde
üçüncü synyf rollerde oynar- birinci synyf yürekle
Ku? cyvyltylary siner ceplerine-bir denize açylyr gibi açylyr soka?a-kyrsoylu bir yürek takylyr arkasyna2
Her filmde dostluklara, sevdalara ysyrgan olan, kendisine ait olmayan bir hayaty ya?ayyp hep ‘kötü adamy’y oynayan, ancak tepeden tyrna?a yürek, acymak, dostluk kokan Yadigâr Ejder, sessizli?in gürültüsünde bo?ulan bir Ye?ilçam yolcusudur.
Taner Ay, Ye?ilçam Soka?y Foto?raflary’nda ?öyle bir Yadigâr Ejder portresi çizer: Hep Yadigâr Ejder’i görürdüm Re?it’in evsizlere ev masalarynda, tek ba?yna. Mübala?asyz dev gibiydi, franken?tayn ka?larynyn altyndaki kara mor halklara gömülü kan çana?y gözlerinden kaçak bakardy herkese. Yri, kalyn parmakly büyük elleri vardy. Nedendir bilmem, o günlerde Yadigâr Ejder bende hiç sevmedi?im bedavacy imajyny uyandyrmy?ty. Cüssesinin yaratty?y terörden faydalanyp, bedava ya?ayan birinin gereksizli?ini dü?ünürdüm.
Yyllar sonra, Yadigâr Ejder’i tanyyanlardan Yadigâr Ejder’i dinledi?imde, eski dü?üncelerimden çok utandym, damarlarymda kan yerine kahyr akrepleri dola?ty günlerce. Aslynda varlykly bir ailenin çocu?uymu?. Ama, son günlerinde bir bardak çay içecek parasy bile yokmu?.
Her filminde silahsyz devrilmez cüssesi, bir deri bir kemik jönlerimizin sinek öldürmez yumruklaryyla devrildi, rol icaby. Onu en fazla Cüneyt Arkyn dövmü?tü. Hayatyn dövdü?ü adamlaryn a?zyny burnunu kyrmak, zaten Cüneyt Arkyn’yn sinema felsefesiydi. Yadigâr Ejder gibi emekçilerin ise kaderiydi Cüneyt Arkyn gibi jönlerden dayak yemek.
Beyo?lu’nun kuytu sokaklarynda cep delik mide bo? dola?yrken dolaryn dalgalanmasynda ya?ayanlardan birinin ‘önce dayak ye sonra parany al’ teklifine damarlaryny yyrtan sevinç çy?lyklary atmak ister. Ancak, sesi buz tutmu? bir ?ehrin kur?unî semasyndan kimsesizli?ine susulmu? çy?lyklarynda toplanyr.3 Komedi filmlerinin hiç de komik olamayan rollerini üstlenir.
Taksim Parky’nda ya?muru yorgan yapar. Uçlaryna ölüm ya?an bir yorgan… Uykularyna amonyak kokusu kary?yr. Hava so?uktur ve yoksulluk gizli bir kefendir Ystanbul’da. Beyaz a?açlaryn arasyndan her sabah bir adam uyanyr. Aç, yalnyz ve ayaklaryndan rahatsyz bir adam… Ye?ilçam’yn duyamady?y bir türkü myryldanyr: ‘Seher vakti bu yerlerde kimler a?lamy?-Çimenler üstünde gözya?lary var’ Oysa, bilir Taksim Parky’nda hüzünlenmek yasaktyr! Kalkar, ilkin Re?it’in kahvesine, ardyndan Parmakkapy’ya, kebapçy Mehmet’in yerine u?ramak için yola koyulur. Ömür, artyk adymlaryny iyice kysa atmaktadyr. Artist görmü? ta?ralylaryn merakly ve ?a?kyn baky?lary arasynda ilerler.
Ye?ilçam’dan kader arkada?y Cem Erman, onu ?öyle anlatyr: “Yadigâr’la bir gün parasyzlyktan Taksim Parky’nda oturuyoruz. Karnymyz aç. Bir ekmek ve biraz ka?ar peyniri alacak para çykty ikimizden, ucundan ucundan yedik. Hiç unutmam. Çok sykyntydaydyk. Yadigâr çok sevdi?im bir arkada?ty. Fakat çok garip öldü. Kebapçy Mehmet vardyr Parmakkapy’da. Yadigâr tuvalete giriyor. Çykmayynca merak edip kapyyy kyryyorlar. Tansiyon yükselmesiyle tuvalette dü?mü?. Yüksek tansiyondan beyin kanamasy, zaten ayaklaryndan da hastaydy. ?akacy, ho?, çocuk ruhlu bir arkada?ty. Öyle bir adam Türk sinemasyna kolay kolay gelmez. Çok efendiydi. Çok utangaçty. Herkesin yardymyna ko?an altyn kalpli bir zavallyydy. Nasyl bir Yylmaz Güney, bir Ayhan I?yk gelmeyecekse, bir Yadigâr Ejder de gelmez.”4
Artyk kimsenin dövemeyece?i bir Yadigâr Ejder’den geriye ‘Bana Mazlum’u getirin’ repli?i kalyr.
Hüseyin Alemdar, devasa dü?çocuk için ?u dizeleri yazar: Kabuk tutmayan bir yaraydy sende sinema- sende yarym ekmek arasy hüzündü Beyo?lu-sende tek ki?ilik intihardy otel odalary-sende birer iç kanamaydy Ye?ilçam sokaklary-5 Devamını oku »

HEYBE 39!

Heybe, Makale by Ömer İdris Akdin yorum yok »

Besmele… Hamdele… Salvele…
Bu günler Allah’ın günleri…Her günler Allah’ın günleri… Denildi ki bu derginin okurla buluştuğu gizil bir ruhu vardı. Bu ruh geri getirilsin. Ellerimizi uzattığımızda tutacak, saracak birileri olsun. Birbirimizin güneşi olduğumuzu bilelim, yolumuz aydınlansın. Birbirimizin yağmuru olduğunu bilelim, aynı rahmetin altında serinleyelim. Amenna! Birbirimize ne kadar düşkün olduğumuzu her yolcu dostu bilir. Çünkü bu dergi yoldakilerin dergisidir. Kavi bir yürüyüşle yürüdüğümüzde birbirimizin yüreklerine tutunmaktan başka çaremiz yoktur. Bu dergi her sayısında kutlu bir heyecanı, okurlarından gelen duaların rüzgârını yanı başına alarak çıkar. Bir birimizden başka sığınacağımız kimimiz kimsemiz yoktur. Bu bağlamda kimselere de ihtiyaç duymayız. Ses verdiğimizde biliriz ki, Hakkari’de küçük bir kız çocuğu muhatabımız olmuşsa, narin bir gülümsemeyle karşılar bizi. Ya da Diyar-ı bekr’de buruk ve bunalmış bir yüreğe nahif bir çiğ tanesi olur düşeriz. Veya Antalya’nın/ İskenderun’un arka mahallelerinde bir gencin billur bakışında sevimli bir temenniye dönüşürüz.
Yüreğimize yol düşmüşse ve bu bir kader olmuşsa çaresiz gidilecek dedik, yola düştük. Yol önümüze düştü ve bizi doğunun kalbine doğru yola çıkardı. Mezepotomya’nın uçsuz bucaksız topraklarında yol aldı yolcu. Dünya kurulalı beri bütün zamanların kıblesidir bu topraklar. Acının, merhametin, onurlu ve vakarlı bir duruşun insan suretine yansıdığı kadim topraklar… Rahmet ve bereket bu toprakların süreği olageldi her zaman. Bunun içindi ki şeytanın ve şeytanlaşmışların bu topraklar üzerinde her zaman çok yönlü hesapları olagelmiştir. Kuzeyden güneye doğru uzanan iki hayat kaynağı, Asi Fırat ve Sükûnet ehli Dicle buranın insanı için her zaman ‘ikinin ikincisi’ gibi yarendir. Dicle ne kadar derinden akarsa, Fırat asidir, isyana tetik durur. Biz üç kişi, üç kişiden ikisi Bekir Konyalı ve Dinçer Ateş dostlar muallim edasıyla şunları düşmüş heybelerine; Devamını oku »

 Sayfalar:  « 1  2  3 »