YOLCU 77: “DİCLE KENARINDA KURT KOYUNU YEDİKTEN SONRA”

Bu sayımızda by Yolcu Dergisi yorum yok »

yolcu-sayi-77
BU SAYIDA:
*ömer idris akdin *ahmet usta *müştehir karakaya *yaşar bedri özdemir *mustafa uçurum
*hamza çelenk *bilal can *atilla soykan *şeyma rukiye akçe *menderes gencer *bülent sönmez *suavi kemal yazgıç *mustafa oğuz *rıza kemal g. *ismail aykanat *tunay özer *mustafa yıldız
*faik öcal *banu özbek *osman atalay *şahin doğan *harun çelik *baran aydın *hikmet kızıl
*ismail korkmaz *ali korkmaz *dursun ali sazkaya *ali bedir *fatma küçüker *selçuk küpçük *m.erkam bülbül

ÖMER İDRİS AKDİN “SEYİR DEFTERİ’NDE YAZDI:
” Şoka uğratılan toplumların normal şartlarda asla kabul etmeyecekleri dayatmaları, derin sarsıntılar sonucunda hiç bir tepki vermeden onaylayabilecekleri bir sürecin işlemesi teorisinin belki de en geniş laboratuarı, bizim de içinde yer aldığımız Ortadoğu’da kurulmaktadır. Son yüzyılını büyük alt üst oluşlarla geçiren bu coğrafya üzerinde kurulan yapay ve katı hiyerarşik düzen, bu düzenin organizatörleri tarafından bir başka açıdan biçimlendirilmek üzere yeniden kurgulanıyor. Üzerinde yaşayan halkların mezhebi-etnik sinir uçlarını harekete geçiren küresel mekanizma, gittikçe derinleşen krizlerin toplumları teslim alınacak noktaya varması için fazla aceleci değil. Kentlerin yaşadığı ağır yıkımlar, belleklerin oluşumunda önemli yeri olan tarihin yok edilmesi, elbette milyonlarca insanın ölümüne yol açan ve nesillerine travmayı miras olarak bırakan trajik şartlar… Bütün bunların toplamı ile varılmak istenen sonuç: Felaketin, küresel efendiler tarafından bahşedilecek “barış”la telafi edilmesi.”

MECMUANIN ORTA YERİNDE LÜTFİ BERGEN KONUŞTU:
“Ahlâk toplumsal bir tavırdır. Yani tek başınıza ahlâklı olamazsınız. Ahlâkınızı çıkaran bir toplum olmalı. Tek başına ümmet olan İbrahim (as) misafirleri (iki melek) gelince eliyle hayvan boğazlayıp ikram etmişti. Bu ahlâktır. Fütüvvet ahlâkıdır. Yolcuya zekât vermektir. İnsan Kur’an’da kâfir, zalim, kan dökücü, cahil, aceleci, hüsran içinde bir varlık sayılmıştır. Onu insan durumundan kurtaran ise nefs tezkiyesi değildir. Tam tersine kurtuluş basittir: “Verdikleri ahitlere riayet ederler”, “Emaneti ehline verirler”, “Zina etmezler”, “urf ile emrederler”, ila ahir.”

DERİN “YOLCU” AHMET USTA, “KELİMELERİNİ BİLEYENLERE” SESLENDİ:
Kelimeleriniz ne çok bilenmiş bayım, doğranmadık yerim kalmadı. Yıpranmış vakitlere söylenecek sözümüz olsun. Edep olsun sözümüzde. Bir kez de söz, utansın. Bir kez de kapının aralığından başını uzatıp çeksin. Estetik bir duruşumuz olsun istedik hep.”Estetik yahu” desin şeyhimiz. Süzülen bir kartal olmak isterdim bir kanadım doğu diğeri batı. İncir zeytin nedir? hüdhüd’ü bilir mi? şimdiki gençler . İmanın şartlarına gogılı da ekle bayım. Cürüm işlemek için oluşturduğum her teşekkül , cürmüm kadar yer yakmadı. Hadım edilmiş zamanlara geldik. Çatılacak bir kaşım kaldı dünyaya. Yoruldum kalbime saklanmaktan. Paslanmış uykulardan çıkardım kılıcımı, su verdim çeliğine, Ölüm dilini yuttuğu coğrafyamızda.(ölüm ölüm dediğin nedir gülüm). Ve bu alemde elalem olduk ya. En saf pusulamızın göstereceği kardeşliğimize de ateş açtılar ya.
BARAN AYDIN, ” FİLİSTİN MESELESİNDEN KÜRT ULUSALCILIĞINA KÜRT MAHALLESİNDE MÜSLÜMANLIĞIN ANATOMİSİ” ÜZERİNDE DURDU:
“Bölgede 90lı yıllarda PKK ile İslamcı bir gurup arasında silahlı çatışmalar başladığında artık Filistin meselesinden çok daha ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlamıştık. Filistin her ne kadar bizden bir parça idiyse de uzak bir belde ve sınır ötesinde idi. “Kahrolsun İsrail” demek; uzaktaki zalime küfürler savurmak kolaydı.. Şimdi bölgede silahlı unsurlar vardı ve burada “kahrolsun” diyebilmek o kadar kolay görünmüyordu.. Gerçeklerle yüzleşmek, İslami idealler ve inançların ciddi bir imtihanla yüzyüze gelmesi anlamına geliyordu.”

OSMAN ATALAY KIRIM TATARLARININ HÜZNÜNE DOKUNDU:
“Edirne’den itibaren tek umutları vagonların havalandırma pencerelerinin açılması ve bu sırada vagonlardan atlamaları sonucunda Türk yetkililerinin kendilerine yardım edeceğidir. Edirne’den Kars’a doğru tren yol almaya başladığında maalesef ne kapılar ne de pencereler açılır. Ankara bir yandan Rus baskısı diğer yandan son anda müttefikler yanında yer alabilme, saf tutma siyasetini Londra üzerinden kabul ettirme telaşındadır. Esir Tatarların durumu ise ikinci plandadır. Tren Kars’a doğru yaklaşırken, vagonlarda bulunan muhafız askerlere, “Ne olur bizi vurun Ruslara teslim etmeyin” çığlıkları yükselir. Ankara’dan subaylara verilen kesin emir bellidir. Tren Kars’ın Serder Abad Kızıl Çakçak baraj gölüne yaklaştığında kırılan vagon kapılarından 2 bin Kırımlı bu kez göle atlayarak intihar eder. Rus sınırına gelindiğinde ise 2 bin kişi Rus askerlerine teslim edilir ve Türk muhafızların gözü önünde teslim alındıkları yerde hemen infazları gerekleştirilir.”

İSMAİL KORKMAZ “MUTLAK ADALET”İ YAZMAYI DENEDİ:
“Bu durumda adalet kavramının seküler sistemler ya da ideolojiler tarafından mı yoksa teokratik sistemler ya da anlayışlar tarafından mı ilkesel olarak saptanacağının bilgisi önemli hale gelmektedir. Yani daha spesifik olarak söylemek gerekirse adalet kavramının epistemolojisinin ne içerdiği ve bu içeriğinin de ne olduğunun felsefi ya da sosyolojik analizinin yapılması zorunlu bir insani tecrübe olarak ortaya çıkmaktadır. Tanrının dinsel bildirimi ya da insanın tarihsel süreç içindeki kazanımları, adı her ne olursa olsun temelde insanın kendisinin olduğu bir değerler sisteminin evrensel terminoloji ile birlikteliği burada mihenk taşıdır.”

GEZGİNİMİZ HARUN ÇELİK “PARİS’E FRANSIZ KALAN FRANSIZLARI” İNCELEDİ:
“Halit, en büyük üzüntüsünü şöyle dile getiriyor: İslam’dan tamamen uzak, artık nerede ise esmer bir Fransız haline gelmiş gençlerimiz var. Onlar Fransızlar ile çok iyi, Fransızlar da onlardan memnun lakin bu tipler İslam’dan çok uzak. Bir diğer uç ise kendini tamamen Fransızlara ve Müslüman olmayan herkese kapatan, kendisi gibi olmayan herkese düşman olan bir kesim var. Bunlar da çok dindarlar ama tutucu ve her türlü diyaloğa kapalı tipler. Bu tiplerin sert ve kavgacı tavrı bizlere de olumsuz yansıyor. En çok üzüldüğüm şey, Fransızların birçoğunun dile getirmeseler de bize terörist ya da potansiyel terörist gözü ile bakmaları.”
*MÜŞTEHİR KARAKAYA *YAŞAR BEDRİ ÖZDEMİR *BİLAL CAN *ATİLLA SOYKAN *BÜLENT SÖNMEZ *SUAVİ KEMAL YAZGIÇ *MUSTAFA OĞUZ *İSMAİL AYKANAT *TUNAY ÖZER *MUSTAFA YILDIZ ŞİİRLERİYLE;
*MUSTAFA UÇURUM *HAMZA ÇELENK *ŞEYMA RUKİYE AKÇE *MENDERES GENCER *RIZA KEMAL G *FAİK ÖCAL *BANU ÖZBEK *HİKMET KIZIL *ALİ KORKMAZ *DURSUN ALİ SAZKAYA *ALİ BEDİR *FATMA KÜÇÜKER *M.ERKAM BÜLBÜL DENEME VE ÖYKÜLERİ İLE YÜRÜYÜŞÜMÜZE SOLUK VERDİ.

*Yolcu 77. sayısını Amerika yerli bölgesinde yaşayan muhterem halkımız Chiapas Kızılderililerine armağan etti.

YOLCU DERGİSİ 76. YÜRÜYÜŞÜ: “GÖKYÜZÜNE BAK!”

Bu sayımızda by Yolcu Dergisi yorum yok »

yolcu-sayi-75
YOLDAKİLER:
*ömer idris akdin *müştehir karakaya *mustafa yıldız *faik öcal *mir selim dağlı *ismail aykanat *şevket hüner *tayyip atmaca *banu özbek *rıza kemal g. *harun çelik *sümeyye çivici *ali korkmaz *yusuf bilal aydeniz *selçuk küpçük *ismail korkmaz *dursun ali sazkaya *aziz savaş *kamil yeşil *emsali karaduman *aydın uzkan *hamza çelenk *gülnu aşçı

ÖMER İDRİS AKDİN, ‘SEYİR DEFTERİ’NDE YAZDI:
“Özellikle kadim coğrafyada süregelen kaos, meydana gelen kitlesel ölümler, bu toprakların insanının yeni düzen için terbiye edilmesi anlamını taşımaktadır. Dolayısı ile Tanrı iradesinin tecellisi karşısında kim ya da hangi düşünce-inanç tavır almışsa yok edilmesi müstahak olarak görüldü. Küresel sistemin kurucu ortakları için, kendi kutsanmış dünyaları dışındakilerin başına gelen musibetler (savaşlar-hak ihlalleri-toplu katliamlar) insan hakları kapsamında değerlendirilmemektedir. Çünkü bu topluluklar istenen insani düzeye ulaşamamış mahlukattan sayılmaktadır. Yoksa yakın bilgi olarak Irak ve Suriye’de milyonlarca insanın öldürülmesinin, Paris’te öldürülen 12 dergi çalışanı karşısında neyi ifade ettiği görülmektedir. Küresel sistemin zihinsel arka planı hangi kodlarla çalışmaktadır, bunu bilmek gerekir.”

ALİ SERENLİ ‘SAYFANIN ORTA YERİ’NDE KONUŞTURDU: PROF. DR. MUSTAFA ÖZTÜRK:
” Gelenekli olmanın yolu bugün bizimle özdeş hale gelen tarihselciliğe çıkar; gelenekçi olmanın yolları ise aslında bugün fiilî bir mezhepsizlik ya da binbir çeşit mezheplilik durumuna tekabül eden Ehl-i Sünnet müdaafiliğiyle birlikte kimi zaman Işidçiliğe, kimi zaman Buhârî hatimciliğine, kimi zaman “Allah ete kemiğe büründü, filan kişi olarak göründü” gibi mistik hezeyanları hakikat telakki etmek gibi marazi hallere çıkar. ”

EYYÜP AKYÜZ ‘KARŞI SORULAR’DA SORUŞTURDU:
“Aile, birinci dereceden deprem kuşağında bugün. Her gün büyük şiddetle sallanan bu çatının yıkılmaması için ne gibi tedbirler alınmalı?”
*kemal sayar, *mustafa ulusoy, *nuriye çeleğen, *zeynep delav, *fatih duman *ayten durmuş, *erol göka cevapladı.

ALİ VE İSMAİL KORKMAZ KARDEŞLER ‘MUHAFAZARLIK’ ÜZERİNE YAZDI:
“Bir zamanlar seküler kesim tarafından sosyal yaşam ve ekonomik sistemden dışlanmanın verdiği ezik günlere İslamcılar ve ezilen kitleler geri dönmek istememektedirler. Sistem değişmeyecekse bugünkü kazanımları kaybetmenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Ezilen kesimler bu süreçte ekonomik ve sosyal kazanımlar üzerinden değerlendirme yaparak sonuca ulaşmaktadırlar. Rantın sıcaklığı, İslamcı kesimde İslam dinince yüklenen sorumluluk bilincinin önüne geçmiştir. Bu durum oldukça fazla üzüntü vericidir. İslamcı kanadın seküler sisteme alternatiflikle başlayan siyasal serüveni, muhafazakâr olmak gibi büyük bir yanlışa dönüşmüştür. Böylece İslami kültürün toplumsal yozlaşmayı önlemek için ortaya koymuş olduğu “dinin, aklın, nefsin, neslin ve malın muhafazası” arka plana itilmiş, muhafazakârlık boyut değiştirip sistemleştirilerek “kârın muhafazasına” dönüştürülmüştür. Ve ne yazık ki bu sefer gerçekten, “din elden gitmeye” başlamıştır…”

YOLCU DERGİSİ’NİN 76. SAYISI RASİM ÖZDENÖREN BEYEFENDİ’YE ARMAĞAN EDİLDİ.