… bütün gemiler için geçerli olan bir liman kuralı ve bütün limanlar için geçerli olan bir gemi kuralı yoktur
Beyaz bir sayfa üzerinde ilerlemek tıpkı bir kadeh şarabı yavaş yavaş yudumlamak gibi… Yazdıkça ve içtikçe kendi limanlarına demir atıyor gemilerimiz. Zamanı önemseme gibi bir sorun da olmuyor çoğu zaman. Belli bir hıza şartlanmadan, direkt olarak rüzgârın hâkimiyetinde ilerlemenin zevkiyle yudumlanıyor hayat. İstenilen tek şey o sırada zihnin berraklaşması ve düğümlerin tek tek çözülmesi… Kargaşadan kurtulabilmek için bütün sistemlerin tek tek çökertilmesi ve çöpe atılması… İnsanın, yaşam denizinde nereden geldiği belli olmayan rüzgârlarla bilinmedik limanlara sürüklenmesidir asıl tehlike. Bu limanlar gemilerinizi kabullenir ve onlara sığınma hakkı verirse ne ala fakat bu durumun tersi gerçekleşirse (ki genellikle tersi olur); işte o zaman karmaşanın orta yerine pazar kurulur. Alınıp- satılan, alıp-satan, gelip-geçen birbirine karışır. Yorgunluk, istenmeyen bir serum gibi bütün damarlarda dolaşmaya başlar. Uyumayla geçecek türden bir yorgunluk değildir bu. Böyle bir durumda yapılacak herhangi bir şey de kalmaz. Bir sonraki limana sürüne sürüne gitmekten başka yapacak hiçbir şey… Bazı limanlar vardır ki; hangi şartlarla olursa olsun bazı gemileri hep kabul eder. Bunu bilmenin rahatlığı bile gemiyi yönlendirmek için yeterlidir. Fakat her gemi için böyle bir durum geçerli olmadığından, en küçük fırtınada denizin dibini boylayan gemiler oldukça fazladır. Böylelikle bütün gemiler için geçerli olan bir liman kuralı ve bütün limanlar için geçerli olan bir gemi kuralı yoktur. Zamana, şartlara, rüzgara ve gemilere göre değişir durum. Böylelikle bir kuralsızlıklar bütünü boyunca sallanıp- duran gemilerce işgal edilir beyin kıvrımları. Kargaşanın asıl doğuş noktası da burasıdır. Yüzlerce-binlerce gemi, onlarca-yüzlerce liman arar-durur. Her şey birbirine karışır, çaylar dökülür, bardak kırılır, çakmağın gazı biter, sigara yanmaz ve yazı biter.