Yazıya ilk cümle olarak kurguladığım birçok şey var elbette. Resimler var örneğin, kavramların beynimizde sözcük olarak değil de resim olarak belirmesi var. İlk cümle için yorulmak var. İlk cümleyi getirebilmek için saatlerce uğraşılan anların toplamı var. Yansımalar, çay, sigara, uykusuzluk nevinden birkaç somut öğe de ısmarlayabiliriz kendimize bu ilk için. Biz tam yedi cüceyiz, on dört kollu bir deniz. Her şey birdenbire öldü. Ölüm, yaşam birdenbire, İsa’nın varlığı birden üçe… Ortamın açıklanması zorunluluğu var bir de: sol taraftaki çay bardağı, hemen yanındaki çaprazlama çakmak, içerisinde iki günlük izmarit besleyen küllük ve ortamın dumanı, biberi yansımalar. Varoluş. Kendime dokununca kendime mi dokunuyorum? Yazıya sizli, bizli şahıslarla mı devam etmeliyim, ya da ille de yazmam gerekli mi? Koluma dokunduğumda parmağıma mı dokunuyorum, koluma mı yoksa iki eylem birlikte gerçekleşirken ben gürültüye mi gidiyorum? Hayır, hayır. İnsanlığın kurtuluşu bununla açıklanamaz; daha belirgin, daha net birbiriyle daha bağlantılı cümleler bulmalıyım.Bütünsel düşünmeliyim. İnsan yalnız düşüncesinde özgürdür. Öyleyse bu bütünsel ya da ayrık düşünme saçmalığını da nereden çıkarıyorum. Bu gibi düşüncelerle düşünceme sınıf koymamalıyım. Bu da bir sınır ya neyse. Kaplumbağalar evlerini sırtlarında taşırlar. Önemli olanlar anında kaydedilmediği takdirde unutuluyor. Bütün video-CD’lerin kumandaları özellik olarak aynı; yalnızca bazen tuşların yeri değişiyor, hepsi bu. Hepimiz Tanrıdan birer parça taşıyarak geldik bugüne. Pahalı ve ciltli kitaplar aldıkça tatmin olduk. Arasına renkli ayraçlardan bırakmayı unutmayınız lütfen. “Bugün yolda kimi gördüm biliyor musun?” Böyle bir soruyla karşılaştığınızda sakın “kimi”? diye sormayın! Bilin ki bu soruyu soran şahıs bir şekilde evire-çevire size kendi özelliklerinden birini daha sıralayacaktır. Ben şöyle okurum, hayat daha yaşanılır olmalı, her geçen gün daha da kötüye gidiyoruz; masal içinde masal, oyun içinde oyun. Biz şimdi canavarız; dört kollu dört bacaklı iki kafalı bir canavar, sarılmanın bir başka görüntüsü de bu işte! Sanır mısın ki her şey daha kolay olacak; bak küllük de damlatıyor. Samsun asfaltında hanginizin arsası var? Ama hayır. Önemli görüşmeler için başlayacak uzun yolculuklar var. Var olmanın dayanılmaz hafifliği çöküyor bütün ağırlığıyla üzerimize. Tam da bu anda çoğullaşıyoruz. Birinci çoğul şahıs. Köylülerin ülkemizde her iklimde yetişebildiğini biliyor muydun, bunu ben söylemedim. Ben onun yalancısıyım. Beynimdekileri kâğıda damlatıyorum, mürekkebim budur benim. .-Ayakkabım çok amaçlı kullanım yüzünden koksa da; bağcıkları açık bırakmak suretiyle bu durumdan yırtıyorum.