KALBİME İTİRAFLAR

2

Sokaklar hep yeni bir kapı olmuştur bende. Sokağa çıkınca ayrı bir gözle bakarım dünyaya. Sonsuza giden bir merdiveni çıkıyor gibi soluklanırım. Her adımda, gücüm biraz daha azalır. Merdiven hayat mı, yoksa yorgunluğumun bahanesi mi?
Ah kalbim, çıkışı bulmam zor.
Ah kalbim, yangın çıkacak az sonra.
Bütün rüzgârları savuşturacağım ah kalbim.
Talihsizlik denince aklıma eskiden çok isim gelirdi ama askerliğimi yaptıktan sonra aklıma yalnızca Fatih geliyor. İçimizdeki en bahtsız o idi. Parası çalınan, albaydan okkalı bir tokat yiyen, albayın sekreterine sevdalanan ve sonunda bölüğün en ücra işine verilen o idi. Hayata küsmesi, aklını alt üst etmesi ve kendini şiirlere vermesi de hep bu yüzdendi. Talihsizdi ve Yılmaz Erdoğan’ın bir şiirini kalbine işlemişti: “…bir şiirinde, dedi / yazarsan, dedi/ çok makbule geçer/ belki makbul saymayacağın bu isteğim, / yazarsan eğer, dedi/ şöyle kocaman harflerle:/ İSYANLARDAYIM, diye/ kepime yazdığım gibi şöyle…” ,
Ah kalbim, ışıklar sönüyor bir bir.
Beni yalnız sen anlarsın, ah kalbim.
Açlığımı unutmalıyım. Kendime iyi bir yer bulmalıyım. Gözlerimi kapamalı ve kendimle konuşmalıyım.
Ah kalbim, dilenirken Allah’ın  adını anmaktan çekinmiyorlar.
Ah kalbim, Allah diyenler nasıl yalan söylüyorlar?
Ah kalbim, en çok kimi sevmen gerekiyorsa, O’nu sev.
Nöbet tutmak, bir yürek daralmasıdır. Askerlikle beraber anılan bir değişmezdir nöbet. Fatih, ne kadar talihsizse; hayat o kadar acımasız. Nöbetin en harbisi, saatlerin en uzağı hep onu bulurdu. Ankara’nın ayazı, onun nöbetlerini beklerdi. O nöbetteyken, daha bir sert  eserdi rüzgâr. “nöbette uyuyan piyade/ en çok hasreti uzatır/ bıraktım yüzümü karanlıklara”
Dilimin ucuna defalarca geldi ama söyleyemedim. Cesaretimi toplayıp yola çıkıyorum, herşey yolunda. Rüzgâr bile benden yana. Adımımı nedendir bilmem yavaş atıyorum. Karşısına geçiyorum, ağzımı açmaya bile takatim kalmıyor. Sanki her yer birden kararıyor. Önüme çıkan ilk ağacı tekmeliyorum, tekmeliyorum. Ama gün gelecek ve cesaretimi toplayıp haykıracağım yüzüne: “ Hey sen, bayım; benim içim, bir ummandır biliyor musun? Senin paran sökmez bende. Benimkisi, maksat muhabbet olsun. Sok paranı cebine.” Parayla herşeyi satın alacaklarına inanmışlara artık kargalar bile gülüyor. Sağlıklı günler dilerim.
Ah kalbim, kahrolsun para.
Ah kalbim, sen herşeye şahitsin.
Ah kalbim, Ankara beton  şehir.

Ah kalbim, İstanbul bütün şiirleri yutuyor.

Çocukluktan kalma hiç arkadaşım yok. Benim için arkadaşlık liseden başlıyor. Ne ilkokuldan ne de ortaokuldan arkadaşlarımı hatırlayabiliyorum. Liseden tek arkadaşım İbrahim, haftasonu Sivas’tan gelince Adapazarı’nın, İstanbul’un ve bütün kitapçıların kulağını çınlattık. Hayret; İbrahim, ortaokuldaki arkadaşlarının bile adını sayabiliyor. Sadakat mi, geçmişe bağlılık mı yoksa bir beyin estetiği mi, anlayamadım. Benim için her yerden bir kaç arkadaş kalıyor geriye. Gerisini unutuyorum nedense. İbrahim’in hafızasını selamlıyorum.

Neden bu kadar üşüyorum belli değil. Sıcaktan şikayet edenleri duydukça, Allah, aklıma zeval vermesin diye dua ediyorum. Temmuz sıcağında bile kaçmam güneşten. Sevmem gölgelikleri. İliklerime kadar işler güneş. Sivas’ın soğuğuna da alışmadıya bedenim, aşk olsun.

Mevsimlerden yapraklar topluyorum. Renk renk yapraklar avucumda, bahar diyorum, sen yakışırsın bana. Sesim belki dağları bulmaz ama şehirden kaçırır beni. Benim zaten eskiden kalan kaçış planlarım vardı.

Ah kalbim, gelir misin benimle?

Bütün köşeleriyle tanımam lazım. Bütün adlarıyla konuşmalıyım. Yarıda bıraktığım yolları yürümeliyim. Her gelişine bir şiir yazmalıyım, her gidişi hüzün olmalı bende. Kalbimin en sağlam köşesini ayırmalıyım. Seni sevmek, varolmak demek. Seviyorum seni, ey kutlu Nebi.

Ah kalbim, daralma n’olur, üşüme.

Ah kalbim, servetim imanım, koru beni.

Ah kalbim, öpüyorum seni.

Önceki İçerikKARA YAZILAR 5
Sonraki İçerikKEŞKE