İYİ Kİ İSMET ÖZEL VAR

Deneme by İbrahim Tökel Yorum ekle

Şair ve düşünür İ. Özel, son çıkışlarıyla yine düşünce hayatımıza girmiş bulunuyor. Özel’in son birkaç yıldır ortaya koyduğu “Türklük” bağlamındaki farklı çıkışlar, Ankara’da verdiği son konferansla devam ediyor. Konferansın ismi de alabildiğine ilginç; “Tanrı, Türkleri diğer milletlerden üstün yarattı…”
Bu konuşmada ve konuşmanın yankıları üzerine verdiği röportajlarda, Özel, şaşırtıcı ve bir o kadar etkileyici üslubuyla yine zihinleri bulandırdı, kafaları karıştırdı. Ama eklemek gerekir ki yine O’nun üslubuyla söylersek; “Karışık kafa iyidir!”
Bu yazıda İsmet Özel’in “ne” söylediğinin değil, “nasıl” söylediğinin üzerinde durmak istiyorum. Gerçekten de Özel’in söyledikleri kadar, bunları nasıl söylediği de önemli. Özel’in üslubu hiçbir zaman kolay olmadı. Ne şiirleri ne de düz yazıları öyle hemen sindirilebilecek metinler değil. Hatta içinde bulunduğu bütün ideolojik gruplar veya sevenleri dahi onu anlaşılmazlıklar, seçkincilikle, elitizmle suçladılar.  Özellikle İslamcı çevreler İ. Özel’i daima anlaşılmaz buldular. Özel hiçbir zaman kolaycılığa, popülizme, kendi deyimi ile ” hokkabazlığa” kaçmadı. O, kulağını gösterecekse elinin en kolay uzanabildiği kulağını değil, uzanırken zorlanacağı uzaktaki kulağını seçti. Bizlerse bunu anlaşılmaz bulduk. İsmet Özel bunu niçin yapıyordu? Ya da bunun sebebi neydi?
Hemen vurgulamak gerekir ki bu sadece İ. Özel’e özgü bir durum değildir. Bütün has düşünürler (edipler) böyle bir üslubun sahibi oldular. Sorun galiba, bütün kelimeleri bilip, yazılı olan her şeyi anlayabileceğini zanneden bizlerde.
Ahmet Haşim, şiir poetikasında bu durumu şöyle bir örnekle açıklamıştı; ” Şair, diğer sanat erbebına göre biraz daha talihsizdir. Bir ressamın, palet, tuval, boya gibi kendi sanat dallarına özgü materyalleri  vardır. Aynı şekilde müzisyenin de elinde, nota, ses veya herhangi bir enstürümanı bulunur. Bütün bu malzemeler, gündelik hayattan uzak, ancak bir uzmanın kullanabileceği malzemelerdir. Oysa şairin elinde herkesin bildiği veya kullanabileceği ‘kelimeler’ vardır. Bu yüzden herkes her şiiri anlayabileceğini zanneder. Çünkü o bu malzemeyi zaten her gün kullanmaktadır.” Haşim, bu durumu şairin talihsizliği olarak görür. Bizler de dil denilen ortak kullanım alanını kullanıcıları olarak, okuyabildiğimiz her metni anlayacağımız ön kabülü içindeyiz. Ancak durum tamamen farklıdır.
Diğer yandan dilbilimsel yöntemlerde ve edebiyat estetiğinde son iki yüzyıla damgasını vuran bir tartışmaya da değinmek gerekiyor. Buna göre; bir metin, her zaman için iki boyutludur. Basitçe ifade edersek, acaba bir metnin ( özellikle bir sanat metninin) “ne” söylediği mi yoksa, “nasıl” söylediği mi önemlidir? Alman düşünür İ. Kant tarafından formülleştirilen bu soruya yine Kant tarafından verilen cevap, edebi ya da estetik bir metnin ” ifade düzleminin” daha önemli olduğu yönündedir. Hegel ise hangi türden metin olursa olsun, asıl önemli olanın o metnin “anlam düzeyinin” olduğunu belirterek Kant’ı eleştirir. Son iki yüzyıla damgasını vuran bu tartışmalar halâ sonuçlanmış değil.
Bir düşünürün veya bir edebiyatçının en temel görevi, “dünyayı çoğaltmak”tır. Yeni anlam düzeyleri yaratarak bize, ruhun ve düşüncenin başka başka yollardan da yürüyebileceğini göstermektir. O meselenin “hiç de öyle olmadığını” “böyle de olabileceğini” söylemektedir.  Kadim gelenekte de belirtildiği gibi, ” Gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur.” Ancak, sanat, edebiyat, şiir, belki de aynı şeyleri farklı şekilde söylemek, değil midir? Divan Edebiyatı şairleri, altıyüz yıl boyunca aynı temaları  farklı şekillerde söylemenin peşinde koşmadılar mı?
İsmet Özel’e dönecek olursak, O sorunlar(ımız)ı ele alırken, bu sorunlara hiç kimsenin fark etmediği bir yönden bakma cesaretini ve “yol”unu bulur. Ve bunu bize hiçte alışık olmadığımız bir üslup ile aktarır. Ben İ. Özel’in anlaşılma zorluğunun bu noktan kaynaklandığını düşünüyorum. Yani sorunlara yaklaşımı ve bunları aktarma biçimi çok farklı. İyi hatırlıyorum, onca yıkıcılığına, Türk siyasi hayatını bariz bir biçimde değiştirmesine rağmen ve  örtülü bir darbe olduğuna kani olduğumuz 28 Şubat için, ” Ne olacak, takvimdeki bir yapraktın 28 Şubat” demiştir.
İsmet Özel, her zaman söylediklerini çarpıcı şekillerde söylemeyi seviyor. Bu bir seslenme, ünleme, dikkat çekme ve uyarma biçimi olarak da görülebilir. Örneğin; ” Toparlanın gitmiyoruz!” veya “Tanrı Türkleri diğer milletlerden üstün yarattı.” gibi.
Ancak kendisi bu tür konu başlıklarına açıklama getirdiğinde aslında o kadar da sert veya aykırı şeyler söylemediğini görüyoruz.  Mesela ” Tanrı Türkleri diğer milletlerden üstün yarattı:” derken, bu üstünlüğün farklı bir üstünlük olduğunu, hatta bir üstünlük olmadığını, “sorumluluk” kelimesinin konuya daha uygun olacağını ama bunu söylerse, kimsenin dikkat kesilmeyeceğini ya da daha da önemlisi, bunu böyle ifade ediyor olmasının sorunları daha net ortaya koyacağını vurguluyor olabilir.
Bu bir düşünme ve özel bir aktarım (üslup) biçimi. Anladığım kadarıyla İ. Özel’de “Türklük”, bir ırkın, bir milletin veya bir kavmin isminden öte bir şey. Bu bir ” kavramsallaştırma.” Evet, Özel, isimden yola çıkarak bir ” kavramsallaştırma” yapmaktadır. Öyleyse Özel, niçin bir kavramsallaştırma yaparken son derece hassas bir ortamda “Türk” kelimesinden yola çıkmaktadır? Açıkçası bu bir  muamma. Ancak şöyle bir açıklama getirebilir; “Türkler, bizzat tarihi sebeplerden kapitalizm ve emperyalizmle olan kan uyuşmazlığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bir türlü “kapitalistleştirilememesinden” yola çıkarak böyle bir kavramsallaştırmanın zeminini oluşturmaktadır.
Yukarıda bir şeyin söyleniş “biçiminin”, söylenenin “anlamı” kadar (hatta bazılarına göre daha da) önemli olduğunu vurgulamaya çalıştık. İsmet Özel, şair olmanın da getirdiği avantajlarla bütün bu söyleyiş biçimlerinin imkânını sonuna kadar kullanmayı seçmiş bir düşünür. Bir şeyi doğrudan söylemekle, onu farklı (veya karmaşık) bir şekilde söylemek arasındaki tek fark sadece karmaşıklaştırmak veya bulandırarak söylemek değildir. Edebiyat, sanat, incelik ve üslup buradan doğar işte. Çünkü bir şeyi farklı biçimde söylemek yeni “varlık alanları ve imkânları” açığa çıkarır. Ve düşünce dünyamızda bu tür düşünüş ve söyleyiş biçimi o kadar az ki.
İsmet Özel’in söyledikleri bizleri şaşırtsa, ürkütse bile, O’na katıl(a)masak bile, O’nun söyleyiş biçimine, düşünce üretme tarzına bigane kalmak, tek kelimeyle ahmaklık olur. O’nu her okuduğumda veya dinlediğimde söylediğim tek şey şu oluyor;
“İyi ki varsın İsmet Özel!”






“İYİ Kİ İSMET ÖZEL VAR“ için 14 yorum var

  1. veysel veli diyor ki:

    Hiç olmasaydı nolur du özel?..Bir peygamber yapılmadığı kaldı.Narsist nefsinin uyuzunu kaşıtmak için kullanmadığı
    ideoloji kalmadı islamcılık dahil…şimdide türkçülükten meded umuyor olsa gerek garibim.Kendine benzetemediği
    hiçbir düşünce,din veideolojiyi benimsemez bu adam.ÇÜN..
    NARSİSTLER kendilerinden başka kimseyi sevemezler.Özel kendine dost,arkadaş,yar,yoldaş aramıyor.Kul ve köleler arıyor.Edebiyatı ve şiiri kendine metres yapmış bu aristocu kahraman’a tapınmaktan haz alanlara bi diyeceğim
    yok. Ammaaa!..Sevgili yolcular’a bi diyeceğim var.Bu adam
    yolcu değil arkadaşlar!KRAL(!)çıplak arkadaşlar.wesselam

  2. LeyL diyor ki:


    Uzak nedir?
    Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
    gidecek yer nekadar uzak olabilir…
    Başım açık,saçlarımı ikiye ortadan ayırdım…
    kimin ülkesnden geçsem
    şakaklarımdaki dövmeler beniele verecek…
    cesur ve onurlu diyecekler…
    oysaki suskun ve kederliyim…
    korsanlardan kaptığım ürkek nara işime yaramıyor…
    rençberlerin o rahat
    ve oturmuş lehçesinden tiksinirim…
    boynunda
    bana yargı yükleyenlerin
    utançlarından yapılma mücevherler….
    sırtımda sağır kantarı gizli belgelerin
    mataramdaki suya tuz ekledim,azığım yok
    uzun yola çıkmaya hüküm giydim…(erbain)

    …yine sen konuş…hep konuş…

  3. veysel veli diyor ki:

    Ben de Kendini bile sevmeyi becerememiş..
    Ne kendi huzur bulmuş ne aleme rahat vermiş..
    Yapmadığını söyleyen…Söylediğini yapmayan..
    Daima tepeden bakan fakat…
    Çıkabildiği bir tepesi bile bulunmayan…
    Oturmuş bir çehresi olmayan
    Dinginlikten bihaber daima dikenüstünde diklenip duran
    Aziz mübarek su’ya
    Kutlu müşerref yola
    Gadr edib..
    Kendi ücrasına firar eden
    Yol kaçkını aritme-tik şayirlerden tiksinirim..
    Desem Edeb’e mugayir olmaz mı kardeş?..

  4. veysel veli diyor ki:

    Ben de Kendini bile sevmeyi becerememiş..
    Ne kendi huzur bulmuş ne aleme rahat vermiş..
    Yapmadığını söyleyen…Söylediğini yapmayan..
    Daima tepeden bakan fakat…
    Çıkabildiği bir tepesi bile bulunmayan…
    Oturmuş bir çehresi olmayan
    Dinginlikten bihaber daima dikenüstünde diklenip duran
    Aziz mübarek su’ya
    Kutlu müşerref yola
    Gadr edib..
    Kendi ücrasına firar eden
    Yol kaçkını aritme-tik şayirlerden tiksinirim..
    Desem Edeb’e mugayir olmaz mıydı kardeş?..

  5. Temel Kılıç diyor ki:

    Şair İsmet Özel’in -Ben üstünüm,çünkü,Türk yaratılmışım.- sözün
    deki Türk kelimesini İslam’la özdeş bir anlam üzere kullanıyor
    olması,İnd-i İlahi’de kendisini kurtarmaya ne derece yeterli o
    lacaktır,o husus Allah’la kendi arasında.Bu hususta,fazla da i
    leri gitmeye bence gerek yoktur.Fakat,bunu geniş okuyucu kitle
    si nasıl anlar,şairin muradının o olduğu kendisine ulaşsa bile,
    İslam yerine konmaya çalışılan o kelimeyi ne derece masum göre
    bilecektir? O kelimenin mucidine bir suizann kapısını aralama
    ihtimali az mıdır? Türk yaratılmaktan kasıt,hakikaten Müslüman
    yaratılmaksa,
    kişi Türk yaratılabilir,bu hususta tercihi söz konusu değildir
    ama,kişi Müslüman yaratılmaz,fıtrat üzere yaratılır,daha sonra
    kendi irade ve tercihi ile Müslüman olur.İslam yerine Türk keli
    mesini kullanma bir cezbe eseri ise,Alem-i Sahv’a dönüldüğünde,
    onun tashihi gerekir.Cezbe eseri sarf edilen bu söz de,o hal ü
    zere olmayan başkalarının kullanımına yasaklı bir söz olarak ka
    lır.Cezbe ve sekr eseri şatahatla dolu Fütuhat-ı Mekkiye müelli
    fi Muhyiddin-i Arabi (k.s.)ne diyor? Bu kitabımızı bizim makamı
    mızda olmayanlara okumak haramdır.
    Bu nedenle, -Yok musun ey Adl-i İlahi-,Bedr’in arslanları ancak
    bu kadar şanlı idi- gibi,geniş halk kitlelerinin kafasını allak
    bullak edici,itikadını zedeleyici,suizanna sevk edici ve zara
    rı faydasından çok ifadeler serisinden bir sözdür şairin sözü.

  6. veysel veli diyor ki:

    üstünlük ancak takva iledir.
    şair sözü aklamak yerine..
    O’nun sözünü kucaklamak gerekmez mi?

  7. LeyL diyor ki:

    değil aklamak sözü,altında kalmıştır bu sözün
    şiiri şuurdan ayrı bilmek şairi,değil sultan etmek kurban eder sözün…
    bi erbain kadar zaman saysada yinede paklamaz bu sözün…
    fuzuli güzel der ‘şair sözü elbet yalandır’
    tatlı sözle söylenen yalan kişide söz değil,kişilikte bir yılandır…

  8. KAYIP ŞEHİR diyor ki:

    belki şehre bir film gelir bir güzel bayram olur ,

    Hadi gülümse…

    belki şehre yaşlı bir kemancı gelir ,hayat notalara dökülür şenlik olur

    belki şehre bir sirk gelir,çocuklara hayat olur .. Hadi gülümse

  9. LeyL diyor ki:

    belki gül’ümse…

  10. LeyL diyor ki:

    bu kuklaların kukla olmadığı besbelli
    ne söyledilerse tıpı tıpına gerçek besbelli
    altın saçlarını yana atışı yokmu Lili’nin
    Lilinin yağan kıl çekercesine inanışı
    Lili’nin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yokmu?
    kuklalar titremesin ne yapsın
    adam konuşmasını bilmezse ne yapsın
    kuklaların kukla olmadığı besbelli
    Lili’nin çekip gideceği besbelli
    Lili’nin dönüp geleceği besbelli

    Ben konuşmasını bilmem Lili…

  11. KAYIP ŞEHİR diyor ki:

    söyleyemediğim sözlerim ,gitmediğim uzaklarım,tatmadığım sevinçlerim var. Ama bunları hiç bir önemi yok… uçsuz bucaksız hayallerim var. sözlerimide,uzaklarımıda,sevinçlerimide orda biriktiriyorum.küçük bir kız çocuğuna hibe etmek için…

  12. veysel veli diyor ki:

    yani.?!
    soldan sağa mısırda bir tanrı:
    ra.
    mı?
    yoksa yukarıdan aşağıya eski dilde çünki:
    zira.
    mı?

  13. kayıp şehir diyor ki:

    hep böylemidir susmak,ortalığı ayağa kaldırır şekilde çığırtkan küçük kız tavrında …böylemidir yürümek yolun sonunu görünce ,ayakların ters adım atması..yada hep böylemidir avuçlarına sabah güneşinin doğduğunu hissettiğinde avuçlarının akşamdan kaldığını görmek…neyse ,susmakta,yürümekte,sabah güneşini beklemekte geçti,yaşlı ruhumdan artık…

  14. Molla Kassam diyor ki:

    Şu hususta yazarla hem fikirim; Evet, düşünce dünyamızda bu tarz söyleyiş biçiminin az olduğunda şüphe yok.
    Yalnız şu ifadeyi ne kadar gereksiz bulduğumu ifade etmek istiyorum. Gereksiz olmadan öte haddi aşan bir ifade olmuş.

    “Onun söyleyiş biçimine, düşünce üretme tarzına bigane kalmak, tek kelimeyle ahmaklık olur.”

    Yazar ya yakın zamanda Yılmaz Erdoğan şiiri okumuş ve ondan esinlenmiş ki bu onu tebrie etmez, temize çıkarmaz ya da yazarın ahmaklıktan kastı aslında bizim düşündüğümüz manada bir ahmaklık değildir. Bana kalırsa Sayın Tökel İsmet Özel tarzı bir yaklaşımla aslında burada ahmaktan kastının “bir tercih meselesi” olduğunu ifade etmek zorundadır. Başka çıkar yolu yok gibidir.

    Evet, ismet özelin düşünce düzeni, fikir üretme mekanizmasını benimseyip benimsememek olsa olsa bir tercih meselesi olur. Ahmaklık da zaten buna yakın bir anlam ifade etmektedir. Zaman zaman “tercih meselesi” diyeceğimiz yerde ahmaklık dediğimiz nadirattan değildir.

Yorum Ekle