SAKLADIĞIM ÇELİŞKİ

1

Saklanmalıyım.

Önce şu eski fotoğrafları kaldırmalı. Yerine, yeni ve gülen fotoğraflar koymalı. Geriye doğru yürümek, beni kendimden uzaklaştırıyor.

Biraz daha gizlemeliyim kendimi. Az kullanılan yollarda yürümeli, tenha sokakları seçmeli ve hep uzak köşelerde yerimi ayırmalıyım.

–         Öyle değil mi, seni yormuyor mu bu kalabalıklar?

–         Beni mi? Bilmem.

Ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Son gördüğüm rüyayı kimseye anlatmayacağım. Yapılan yorumların hepsi de boş çıkıyor zaten. En güzeli; “artık rüya görmüyorum” demek.

Bir de benim saklandığım gizli eylemlerim vardı. Kalabalığa karışıp yürüdüğüm, başımı öne eğdiğim eski  eylemlerim vardı. Şehrin tam ortasındaydım ve kendimi kendimle saklamaya çalışmıştım. Ayağım ayağımın üzerindeydi. Önce bir kuş uçmuştu meydandan, sonra “kahrolsun” nârâları yükselmişti ardı ardına. Kahrolmuştu kinimiz. Sonra saklandığım yerden çıktım, kendi içimden. Az önceyi unutma telaşıyla, havadan ve sudan konuşmaya başladık. Sonra birer simit aldık ve sıcak çayla kurtardık önce kendimizi sonra bütün mazlumları.

Yine de, saklanmalıyım artık. Sanki herkes beni işaret ediyor, bütün imâları üzerime alıyorum. Kendimi suçlamalı mıyım, yoksa “her eylem yeniden diriltir bizi” mi demeliyim? İçimden bir ses, ne olmam gerektiğini söylüyor aslında. Dosdoğru olmam gerektiğini biliyorum. Yolumu kendim açmalıyım, saklanmadan, hep açıkta durmalıyım. Cevabım olmalı her söze karşı. Ben de, nisan gelince heyecanlanmalıyım, kırlara çıkmalı, kendimi rüzgâra kaptırmalı, bir uçurtmayı selamlamalı ve bir ağacın altına oturup pastoral şiirler yazmalıyım. Ah, ne saadet demeliyim. İçim içime sığmamalı ve hep meydanlarda olmalıyım.

Aynı bitmesin artık günlerim. Akşamlarım daha ferah olsun. Ben de şehre karşı oturup çayımı yudumlayayım. Bir serinlik dokununca içime, Rahman suresini okuyayım. Bir kez daha şükrümü tazeleyeyim. Önce kendimi temize çekeyim. Ah, ne saadet diyeyim. Sonra çıkayım meydanlara. Kalbim içime sığmasın ve saklandığım yerden kendi hüznümle çıkayım. Sokak sokak dağıtayım sevincimi.

Olmuyor. Asfaltları bırakıp toprak yollara dönsem de, ayakkabılarımı çıkarıp yalınayak toprakta kalsam da, hissedemiyorum soğukluğu. Sanki aramızda bir şey var, toprakla kuracağım yakınlığı engellemeye çalışıyor. Elimin tersiyle itmesini bilmeliyim artık. Ardıma bakmadan yürümeli ve toprağı hissetmeliyim. Varsın yağmur yağsın, çamurda kalsın ayaklarım. Yürümenin bir hissediş olduğuna inanıp, saatlere bakmadan yolumu almalıyım. Zamanı geldiğinde de, aldırmadan ayaklarımdaki çamurlara; şehrin ortasına yürümeliyim. İşte bu demeliyim istediğim. Gelin, kalbim sizin.

Boş bakan gözleri bir yerden tanıyor gibiyim. Bana bakarken, aklından oyunlar kuranlardan sakınmalıyım kendimi. Asıl, boş bakan gözlerden saklamalıyım kendimi. Bir süre bu kaçamağı yaşamalıyım. Bakışlarda bir anlam yakaladığım an, çıkmalıyım meydana.

Birazdan bir rüzgâr girecek odaya. Birazdan, sakladığım bütün kâğıtlar uçacak. Gizlediğim acılarım, yarım kalmış şarkılar, dopdolu yaşadığım bir çocukluk, eski fotoğraflar yayılacak odaya. Saklanmak fayda etmeyecek. Birazdan bir rüzgâr girecek odaya. Aklımı başımdan alacak. Çelişkili hesaplarım çıkacak ortaya. Yarım kalmış düşlerim, adressiz mektuplarım dökülecek bir bir. Dağılacağım.

Birazdan yağmur yağacak. Önce yapraklar ıslanacak. Bir demirci çekicinin yankısıyla uyanacağım. Pencerenin kenarındaki çiçekleri selamlayıp sağ bir adımla çıkacağım dünyaya.  Saçlarımdan süzülecek yağmur. Toprağın altına saklanan tohumlar, selamlayacak gökyüzünü. Yeter diyecekler gizlendiğimiz, vakti geldi büyümenin.

Sisler dağılacak üzerimizden. Dağların başında kalacak duman.  Ortaya çıkacak her şey. Bir serçenin kalbi çarpacak heyecanla. Saklanmak fayda etmeyecek.

Çocuklar ölünce vakitsiz, geceler uzayınca sancıyla; saklanmalı mıyım, yoksa çıkmalı mıyım meydana?

Anlam veremediğim o kadar çok şey var ki. Önce kalbimi açmalıyım herkese. İçim dışım bir olsun diye geçirmeliyim saatleri. Sonra, sesimi yükseltmeliyim; gelin, işte kalbim.

Önceki İçerikPARÇALANMIŞ AYAK SESLERİ
Sonraki İçerikSAYIKLAMALAR