DEĞİŞMEK BAŞKA BAHARA

2

Küskün durduğuma bakma, aslında ben de her şey aynı. Gecelere olan bu bağlılığım, eskiden kalma. Karanlıklar sanki biraz daha bana benziyor. Keşke, çok geç oldu demeseydin. Işıklar ne zaman söndü, o zaman başladı yalanlar. Ve tekrar dönmeye başladı başım. Döndükçe başım, sanki yıldız yağdı gökten.

“Hiç değişmeyeceksin.” diyor yanımdaki dostum. Bu söz, tarifi imkansız bir mutluluk veriyor bana. Aslında yeni bir başlangıç için; hava, rüzgâr ve yaşım müsait. Yeni bir teori ortaya atmak için, dizlerimde ve parmaklarımda gerekli dermanı bulamıyorum. Yokuşları çıkarken, yaşıma yakışmayan bir daralma oluyor nefesimde. Bu darlıkta neyi değiştirebilir, hangi yalana inandırabilirim kendimi.

Bu kadar soğuğu şimdiye kadar duymadı vücudum. Geçmiş gün çabuk unutulur ama bu soğuk unutulur gibi değil. Sivas’taki dört yılda bile bu kadar soğuğu yaşamamıştım. Sivas ki, soğuk dendiğinde akla gelen iki şehirden biridir her zaman. Şimdiki soğuk başka. Birden indi şehrin üstüne. Önce şehrin üstünü kapladı, sonra kuytuluklarda yer aradı kendine. Sular, çiçekler ve nihayet Yeşilırmak da dondu. Soğuk, öylesine şiddetli ki; birkaç gün daha sürse, kalplere de süzülecek sanki.

Boş zamanlarımdaki uğrak yerlerimden birindeyim. Boş ve bekleyen gözlerle caddeye bakıyorum. Az sonra, içeriye giren pejmurda kılıklının sesine dikkat kesiliyorum. “ Yüz bin lira ver, yüz bin lira..” Alıp yüz binini geldiği gibi gidiyor. Uzun bir hikâyesi yok bu meczubun. Bundan önce birkaç kez daha gördüğüm gibi, aza kanaat eden bir teslimiyetle günlük istihkakını alıp gidiyor.  Boyun eğişin ve önemsemeyişin günümüze yansıması olsa gerek diye düşünüyorum. Her şey tamam; rüzgâr doğru yönden esiyor.

Postmodern bir çelişki yaşıyorum. Sesimi yükseltmeliyim, haykırmalıyım onun yüzüne hiçbir olmadığını diye yola çıkıyorum ama yalnız olduğumu görmek kapatıyor yolları. Çıkıyor yüksek bir yere, yaşından ve cüssesinden beklenmeyecek bir heybetle ağzına geleni söylüyor; rahatlıyor mu belli değil ama dinleyenlerin rahatsız olduğu belli. Sonra iniyor perde; gizli köşelerde, “ben aslında” muhabbeti başlıyor. Ben aslında rüzgâr olsam, hep doğudan eserdim. Ben aslında, bir üfleyişte tufanlar çıkartırım. Ben aslında, cürmüm kadar yer yakarım.

Bir mekana en son girmenin, bir iş yerinde en son işe başlayan olmanın tarifsiz  ezikliğini yaşıyorum. Sanki bir köşedeyim ve biraz sonra eriyip kaybolacağım. Üzerimdeki her yeni bakış, bir bakıma; popülist yaklaşımın nihilist cevabı. Boş vermek en iyisi. Her  mekanın en yerlisiymiş gibi davranmak en kolayı. Dil sürçmelerini bir kenara bırakırsak, her şey yerli yerinde.

/ Okumak, soylu bir erdemdir. Asaletini üzerine takınmalısın İsmail. Gazete ve dergilerle olan bağlarını güçlendirmelisin. Günübirlik bir gazeteyi bulmacası için almak, seni de günübirlik yapar İsmail. Ve dergilere de daha sıkı sarılmalısın. Bilmelisin ki; dergilerin büyüyüp serpilmesi, maneviyatın yanında maddiyatta da saklıdır. Bize gülümser misin İsmail?/

Değişmem  zor artık. Yine sabahları erken kalkarım, kurulmuş bir saat gibi aynı yollardan geçerim, aynı yerlere uğrarım ve evime döndüğümde içimi tarifi imkansız bir sıcaklık kaplar. Bunun belli bir sebebi de yok aslında. Değişmek zor geliyor herkese. Dünya bile değişmiyor şimdi. Acılar hep aynı. Dünyanın aynı coğrafyası yüzyıllardır acı çekiyor. Ezenler ve ezilenler hep aynı. Sanki dar bir dairenin içindeyiz ve çizgiyi geçmek isteyenler bir bir kayboluyor, değişmeyi belki de hiç kimse istemiyor.

İçimde bir kıyamet ha koptu ha kopacak. Çelişkiler böyle devam ederse, kendimi unutmam an meselesi. İyi huylu bir melek isterdim başucumda. Beni koruyacak, kalbime esenlikler sunacak bir melek isterdim.

Ey hüznümün rüzgârlı yanı. Ne tarafa gideceğin belli değil. Denizi özlemen kâr etmez senin. Masal olsaydı yaşananlar, bir umut vardı Kafdağı’nın ardında. Masal değil yaşadığımız güzelim. Şu dağlar, akıp duran ırmak, dinmek bilmez rüzgâr ve başını yastığa koyamayan her ağrıyan baş; sonunda bilecek yaşadıklarımızın masal olmadığını. Kim söyleyecek çocuklara, bütün bunların bir savaş hazırlığı olduğunu?

Önceki İçerik“BAKMA BANA ÖYLE BİR BAKIŞTA TANIYAMAZSIN BENİ”
Sonraki İçerikEĞRETİ HENGÂME