KALPLERİ HİZAYA ÇEKMELİ

1

Kendi rüzgârında savrulan ve üstündeki kara bulutları savuşturan bir kalple çıkmalı yola. İleriyi görmek için, adım adım yaklaşmalı öteye. Öteler ki, sağlam bir kalbin yanında, esaslı duruşlar da istediğinden, her zaman sahih bir kalple çıkmalı meydana.

Bir hüznü yaşamak için, birilerinin ölmesini beklemek, kendi ölümümüze de yaklaştırır bizi. Her ölüm biraz daha hesaba çeker kalpleri. Ölümü beklemeden yürümek, ölümsüzlük şerbeti sunar yüreklere. Bir eser bırakmalı ardında. Görenlerin içine değecek bir eser bırakmalı. Bir taş daha koymalı temele. Ölümsüzlük o zaman adımıza yakışır biraz da. Erdem Beyazıt’ın dediği gibi: “ Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm / ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm./

Tolstoy der ki: “ Söylediklerimin yankı bulmadığını gördüğüm an, dilim tutulur benim.” Yankısı kendisidir insanın, taşıdığı kalptir. Yere sağlam adımlarla basmak için, adımımızı ağır atmalıyız yere. Öyle ağır olmalı ki duruşumuz, sıradan rüzgârlarla sallanmamalı gönül tahtımız. Yankısı kendisidir insanın. Zikri ile fikrinin birleşmesidir. Elindeki sigarasıyla, hastasına sigaranın zararları hakkında telkinler veren doktorun tutumu ile; yaş kemâle erdi diyerek kitapları tozlu raflarda bırakıp öğrencilerinden kitap okumalarını isteyen muallimin tutumu aynıdır. Söylemler fiiliyata yansımazsa, sözlerinin yankısında kaybolur insan.

Dolu dolu yaşamak, bir iyi niyet hareketidir. Niyet ki, rahmana sunulan bir arzuhaldir. Yağmur duasına çıkmadan yağmur beklemek, boşa kürek sallamanın postmodern ifadesidir. Yeniden başlamak aslında, yeni doğan günle birlikte. Yeniden acemi adımlarla ama yere sağlam basarak yürümeli hayatı. Bir kitabın sayfasını çevirirken, yepyeni bir heyecanı kuşanmalı ve yeniden aşkın ve şiirin en uysal damarını yakalamalı. “biz yeni bir hayatın acemileriyiz / bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor / şiirimiz aşkımız yeniden…/ ( Cemal Süreya)

Kuşkularını bir kenara bırakmalı insan. Sağlam gözlerle bakmalı hayata. Ömür çizgisi kısalırken, bütün taşları savurmalı ve bir bir geçmeli sokaklardan. Ölümün soğuk nefesi esip dururken, bir daha ve bir daha kitaplara dönmeli yüzünü. “Oku” emrine kulak verip, “bizden geçti”lerin yerini, “bizde başlasın bu yangın” deyip bir yürek devletinin kıvılcımlarını yakmalı. Ölüm döşeğindeyken başucundaki kitaplara bakarak; “ lütfen biraz daha IŞIK” diyen Goethe’nin direnişine imrenmeli ve en BÜYÜK kitaptan başlayıp, okumalı kainatı. Öğretmek fiilinin kutsallığına gölge düşürmemeli yeni çağ mimarları.

Nasiptir aslında bizim yaşadığımız. “Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde” diyen şaire kulak verip, az ama sağlam yaşatmalı direnci. Ya nasip deyip başlamalı, kıbleyi bir kez daha düzeltmeli ve sağlam eğilmeli boyunlar; eğilmesi gereken Tek yerde.

Çetin geçti bu kış. İliklere işledi soğuk. Kalpleri korumalı soğuktan. En çok, kalbi sıcak olmalı insanın. Kalbi sıcak olanın, efkarı da dağılır başında. Bir kitabın sıcaklığında gülümsemeli hayata. “Okumuyoruz azizim” diye başlayan her sohbette; bir kez ve daha güçlü; “siliniyor kalpleriniz” diyebilmeli her okur. Okuldaki öğrencisini okutmaya çalışan öğretmen, evdeki çocuğuna okusun diye cicili kitaplar alan baba; bir kez daha dokunmalı televizyonun düğmesine ve kalbini açmalı kitaplara. Yoksa dönmez bu devran. Vakit geçiyor.

Gözlerimin önünden geçiyor bir bir kurşunlar. Dualar ard arda yükseliyor semaya. Ağır bir külçe yığılıyor kalbimin doğu köşesine. Umut sözleri, meydanlarda barış dansları ve kulakları duymayan kokuşmuş köleler. Hepsi geçmiş zulümlere zeyl sanki. Şimdi kim söyleyecek çocuklara bütün bunların bir savaş olduğunu.

Hepsine  boş iş deyip de;  bir okey daha dönmenin gayretinde olanlara ise bir söz kalıyor benden: rast gele ustam.

Önceki İçerikİSMİN HALLERİ
Sonraki İçerikKEŞKE UZAK OLMASAYDI