DALGAKIRANA METHİYE

1

sabık gül kabartmalarının ön sezisiyle
harlı tut ocağı, bir köşesinde ıslak güvercin göğsü
ucu yanık mektuplar bir köşesinde
şakilere sağlı sollu yol veren patikalar
derde düşer, onulmaz derde, ki sen
amber ve sağanak bulut kokularıyla kardıkça ateşi
kötürümsen iyi ya
alevden fazla uzaklaşamazsın
kekeme isen bu daha iyi
bir işaret bellersin en cakalısından
anlatmak için bebelerin tertelaş ağızlarında
ak süte meyleden, aşkın iştahla balkımasına meyleden
gümbürdeyen memleket türkülerine meyleden
ıskartaya çıkarılmış acılara meyleden
iflah olmaz şekilde bizden ve buradan olan
az Mansur az biraz da Şahmaran
o yediveren gerçeği

gergin yay bir elindedir okun menzil ötesi
bu dağlarda hangi candarma hezimete uğratmış
hohladığın ateşi
fazladan bir de haraç koymuşlar ya rahlemizin
zarif rıhtımlara benzeyen oymalarına
oysa onların bilmediği ve yalnız senin bildiğin
kapı komşun olan doğulu ve mistik bir mahlas
irticali göç yollarıyla çizilmiş haritadan
çıkagelir her gece iadeli taahhütlü uykularına
tercüme isteyene mütercim gerek
ya kalbini kim çevirebilir hüznün anadiline
eğer sen yani kendin bir gassal hassasiyetiyle
dokunmuyorsan içindeki hem cellat hem kurban kelimelere
uçuklamıyorsa yüreğin iğreti anıtlarla sarmaş dolaş
bir iç mütarekenin şartlarını düşününce

hepsi hepsi bir kalbin var işte
cürm-i meşhut toynaklardan kendine hulle biçendir
onunla kan tutan şarkılara ibrişimden yağmurlar ekleyebilirsin mesela
asrın danışıklı dövüşlerde telef olan son üvey evladını
bağrında sımsıkı tutabilirsin
hatta küflü mimozaları yeniden bulup çıkarabilirsin
kadim güneşlerce sulanan şadırvanlardan

bir kalbin var az şey mi sanıyorsun
gün gün topuklarını batırmalısın toprağa
nasırların azmalı muhbir kargalar üşüşmeli alnına
bu boz bulanık sudan kara balçık  yataklardan
bir Hüthüt edasıyla geçmelisin
Odysseia yolculuklarının ziynetleri çıkınında
senin ülfetin ancak zeval bilmeyen yağmurlarladır
hem orta halli kasnakları çeviren öç vaktinden ne çıkar
sen, omzunda bunca yıl yok sayılan göksel ihsan
gülümsemelisin o kibar ve şapkalı ve frengili adamlara zifir zindan
ki tebessümün bir dal meşe gibi sıçratır kıvılcımları
biliyorsun, harlı tutmalısın ocağı

müebbet ölümlere adını mı yazdılar
boşver ve geç git sürüngenlerin hantal yalnızlığından
sağ selamet yandıkça ocak
ve mülteci şairlere sınır kapılarını açtıkça
koşarak gelen bahar
unutma
Aşk payidar!

Önceki İçerikDARAĞACINA YUVA YAPAN GÜVERCİN
Sonraki İçerikUMUDUN Z’Sİ