HACI BABO

19

Adam gibi adamların yaşadığı zamanlar hasretle burnumda tütüyor. Çocukluğumda dizlerinin dibinde oturduğum, hasbi duruşlarına hayran hayran baktığım babayiğitler nerede şimdi? Sabah gün doğmadan kalkıp abdestini alan, seherin tüm bereketini ambarına dolduran, güne besmeleyle başlayan adamlar, niye bırakıp gittiniz bizi? Siz ki, el değmemiş tabiat kadar hayat dolu, petrol karışmamış denizler kadar temizdiniz. Gözlerimizin önünde bir anıt gibi yükselen sıra dağlar kadar onurluydunuz; toprağımızı bereketlendiren yağmur gibi akardınız gönül türabımıza.
Az söze çok derin manalar sığdıran fıtrat insanları hey! Hey, koca adam Hacı Babo! Siz gittikten sonra cüce insanlar köşe başlarını tuttular. Gözlerinde rahmet ışıltıları bulunmayan, kalplerinde kin ve nefret biriktiren, her hesap karşısında bin renk değiştiren, dost görünüp düşmanla aynı safta birleşen, çok sözle muhatabını usandıran mana fukarası kelam kurnazları her geçen gün çoğalıyor aramızda. Göğe doğru buğu buğu yükselen dualarınızı özledik. Çapak tutmuş gözlerimizi zor açtığımız, özene bezene abdest alarak namaza koştuğumuz, hoca efendinin duasından sonra coşkuyla nasırlı ellerinizi öptüğümüz bayramları özledik. Hatırladıkça burnumuzun direğini sızlatan hatıralar gözyaşımızı toprakla buluşturuyor.

Bakışlarınızdaki derinlik, sözlerinizdeki itimat, kalbinizdeki merhamet, adımlarınızdaki kararlılık film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçiyor. Kapısı kapınıza, penceresi pencerenize bakan komşularla paylaştığınız bir tas çorbanın lezzeti, mükellef sofralarda şişlere dizilen etlerde, türlü türlü yemeklerde görmek mümkün değil. Kınından özenle çıkarılan kemik saplı çakıyla soyulan salataların kokusu metrelerce öteden alınırdı. Buz gibi soğuk, bir güğümü dolduracak büyüklükteki avuçlarınızdan içtiğimiz göze suları içimizi serinletirdi. Fecrin ağaran ışıklarıyla birlikte güne başlardınız. Toprağa ektiğiniz tohum, derinlere kök salar, hasat zamanı harmanlar bereketlenirdi. Şaldan elbiselerinizle heybetli kahramanlardınız her biriniz. Hey, koca adamlar, hey! Şimdi erkekler tülden elbiseler giyiyorlar, metro seksüel oldukları için gurur duyuyorlar. Her türlü konfora sahip oldukları halde, ruhlarını tatmin etmeyen bir ıstırap yaşıyorlar.

Sizin sade hayatınızla bereketlenen zaman, onların çok çeşitli uğraşlarına rağmen can sıkıntısı haline dönüşüyor, bunalım yaşıyorlar. Siz, Rabbe sığınıp huzur ve güven içinde uykuya daldığınızda ‘Salih rüyalar’ görürdünüz; şimdi biz, beynimizi kemiren kuruntularla uykusuzluk yaşıyor, kâbus görüyoruz. Az söze çok derin manalar sığdıran fıtrat insanları hey! Hey, koca adam Hacı Babo! Ne güzel günlerdi sizin yaşadığınız günler! Özlemini duyduğumuz o günler bir daha geri gelecek mi diye hayal âleminde yüzüyoruz. Şen gönlünüz, pak zihniniz, nurlu yüzünüz, sağlam karakteriniz ile hayatın gönül huzuruyla yaşanmasını sağlıyordunuz. Şimdi Shakspeare’in dediği gibi, ‘korkaklar yemene kadı olmuş, ahlak ve faziletten mahrum kimseler maarif davası gütmektedir.’ Az konuşan, çok şey anlatan Hacı Babo! Ey, şahsında büyük bir medeniyeti temsil eden koca adam! Bizi bırakıp niye gittiniz?!

Önceki İçerikHÂL TERCÜMESİ
Sonraki İçerikHEYBE 39!