HEYBE 39!

7

Besmele… Hamdele… Salvele…
Bu günler Allah’ın günleri…Her günler Allah’ın günleri… Denildi ki bu derginin okurla buluştuğu gizil bir ruhu vardı. Bu ruh geri getirilsin. Ellerimizi uzattığımızda tutacak, saracak birileri olsun. Birbirimizin güneşi olduğumuzu bilelim, yolumuz aydınlansın. Birbirimizin yağmuru olduğunu bilelim, aynı rahmetin altında serinleyelim. Amenna! Birbirimize ne kadar düşkün olduğumuzu her yolcu dostu bilir. Çünkü bu dergi yoldakilerin dergisidir. Kavi bir yürüyüşle yürüdüğümüzde birbirimizin yüreklerine tutunmaktan başka çaremiz yoktur. Bu dergi her sayısında kutlu bir heyecanı, okurlarından gelen duaların rüzgârını yanı başına alarak çıkar. Bir birimizden başka sığınacağımız kimimiz kimsemiz yoktur. Bu bağlamda kimselere de ihtiyaç duymayız. Ses verdiğimizde biliriz ki, Hakkari’de küçük bir kız çocuğu muhatabımız olmuşsa, narin bir gülümsemeyle karşılar bizi. Ya da Diyar-ı bekr’de buruk ve bunalmış bir yüreğe nahif bir çiğ tanesi olur düşeriz. Veya Antalya’nın/ İskenderun’un arka mahallelerinde bir gencin billur bakışında sevimli bir temenniye dönüşürüz.
Yüreğimize yol düşmüşse ve bu bir kader olmuşsa çaresiz gidilecek dedik, yola düştük. Yol önümüze düştü ve bizi doğunun kalbine doğru yola çıkardı. Mezepotomya’nın uçsuz bucaksız topraklarında yol aldı yolcu. Dünya kurulalı beri bütün zamanların kıblesidir bu topraklar. Acının, merhametin, onurlu ve vakarlı bir duruşun insan suretine yansıdığı kadim topraklar… Rahmet ve bereket bu toprakların süreği olageldi her zaman. Bunun içindi ki şeytanın ve şeytanlaşmışların bu topraklar üzerinde her zaman çok yönlü hesapları olagelmiştir. Kuzeyden güneye doğru uzanan iki hayat kaynağı, Asi Fırat ve Sükûnet ehli Dicle buranın insanı için her zaman ‘ikinin ikincisi’ gibi yarendir. Dicle ne kadar derinden akarsa, Fırat asidir, isyana tetik durur. Biz üç kişi, üç kişiden ikisi Bekir Konyalı ve Dinçer Ateş dostlar muallim edasıyla şunları düşmüş heybelerine;

” ÖNSÖZ
Gezdiği yer yaşadığı yerle sınırlı olan, Evliya Çelebiliği yuvarlanan taş yosun tutmazla özdeşleştiren, bu yönde iştahı olan arkadaşlara belgesel kanallarını tavsiye eden Bezgin Bekir kıvamındaki yaşam döngüsünü kendine kader bellemiş bu satırların yazarı, yanılgısının ispatı olarak bu seyahat notlarını istifadenize sunar.
Böyle bir çalışmanın ortaya çıkmasında öncelikle gezi fikrini ilham, telkin ve tavsiye eden, bununla kalmayıp teşvik, tahrik ve ısrarıyla rahatımı kaçıran bana 29 kupona Türkiye haritası aldırtan dostum Dinçer’e,
Beni şaşırtan her kareyi “bunlar ne ki?” rahatlığı ve sıradanlığıyla karşılayan, yörenin gediklisi, sordukça söyleyen, organizatör, ketum bilge Ömer İdris Hoca’ya,
Sohbetiyle gönlümüzü aydınlatan, cömertliğiyle kasamızı rahatlatan, deniz görmemiş çocukları arabasına doldurup hoş eyleyen, yolun sabrını, tahammülünü haz ve huzurla iç(ir)en azizlerin azizi babacan Aziz Ağabey’e,
Ve katkılarını esirgemeyen tüm yöre halkına teşekkürü zevkli bir görev sayarım.

GİRİŞ
Böyle bir geziye niçin ihtiyaç duyuldu? Karpuz değiliz ki yata yata büyüyelim dedi biri. Tebdil-i mekânda ferahlık vardır dedi diğeri. Haritayı getirip ortaya açtı öteki. Gezsek gezsek nereyi gezsek derken, tapınakları bekleyen aslan heykelleri gibi duran, orda bir bölge var uzakta gitmesek de görmesek de o bölge bizim topraklar dedirten Güneydoğu, “Aklınızı peynir ekmekle mi yediniz?” uyarıları arasında güzergâhımız oluverdi.

KAPSAM VE SINIRLILIKLAR
Kapsam: Güneydoğu Bölgesi.
Sınırlılıklar: 13 gün. Her gün eşler aranacak, halleri hatırları sorulacak, merak edilecek bir durum olmadığı, sıhhat ve afiyette olduğumuz rapor edilecek, küçüklerin gözlerinden büyüklerin ellerinden öpülecek.

YÖNTEM VE TEKNİKLER:
Soru-cevap, takrir, tartışmama, gezip görme, yaşayarak öğrenme.

ARAÇ- GEREÇLER
Fotoğraf makinesi, kılık kıyafet, para, klimalı bir araba, araba için mini buzdolabı

İZLENİMLER:
Bölge: Doğu Roma, Saltuklular, Akkoyunlular, Büyük Selçuklular, Osmanlı… herkes, her şey orada üst üste, iç içe. Her imparatorluk, her medeniyet bir süreklilikle, bir alışverişle, bir incelikle son bulmuş bir ötekinde. -Kültür mirası açısından-  . “Hey yumurtaya can veren rabbim!” ne ki “Hey taşa can veren rabbim!”i duyuyorsunuz kubbelerde, kiliselerde, kalelerde… O medeniyetlerin muhteşem izlerini gördüğünüzde evrimin tersten işlediğini hissediyorsunuz. Batı’dan gelen mum ışığının yanında burada güneş, tüm sıcaklığı, ihtişamı ve aydınlığıyla göz kamaştırıcı. Işık doğudan nasıl yükselirmiş anlıyor insan.

Bölgenin Çocukları: Hasankeyfi, Balıklı Gölü, Ulucamiyi, kiliseleri, kaleleri size dört dilde M.Ö. ile başlayıp M.S. ile günümüze getiren; kimi, omzu dik, başını arkaya atarak, kolunu bir ok gibi uzatıp eliyle -parmak aralarını açmadan- o tarihi yapıya işaret eden, bilgilerini internet sayfalarından güncelleyen, insanın susamışlığını hissedip bakkaldan su alıp getiren, kimi, ezberini, soluk soluğa, sıcaktan kuruyan dudaklarını diliyle yalayarak, bahtları gibi kara gözlerini apak yuvalarında devirerek anlatan geleceğin kara yağız delikanlıları,  kimi, tarihi yapıların karşısına kurdukları tezgahlarda el işlemesi incik boncukları yok pahasına  satan, kimi öylesine avuç açan,  altı yedi çocuklu ailelerin sekiz dokuz yaşlarındaki hayat yetimi çocukları.
Bölgenin İnsanı: Fitneye, fesada, teröre, yokluğa, ölümlere, açlığa, geri(de) kalmışlığa, her şeye rağmen; misafirini yediren, içiren, yatıran, gönlünü hoş eyleyip hüzünle uğurlayan, en varsılında bile tuvaletin terliğini düz edip ayak yolunu gösteren tevazu, hürmet, hizmet… neredeyse dilinde “talaal bedru”… yurdum ensarı.
Yemekleri: Patlıcan, biber, domates közlemesi sabit; et değişken. Yemeğe geçilemeden, mezelerle karın doyuyor -ciğerci Mustafa hariç-. Gideceklere tavsiyem, yörenin yemeklerini tatmadan gezmek olmaz demeyin. Yörenin yemeklerini başka zaman tadın zira sıcağın altında o şişkinlikle gezilmiyor.

SONUÇ  VE ÖNERİLER
1. İnsanın ufkunu gezip de okumak, okuyup da gezmek kadar genişleten bir etkinlik yoktur. Böylece çok gezen mi bilir, çok okuyan mı tartışmasına da bir sentezle son vermiş oluyoruz. Zira, gezmek insanda bir merak uyandırıyor. Gezilen yerdeki yaşam alanlarının arkasına uzanmak heyecanı sizi okumaya götürüyor. Böylece tavuk yumurtadan, yumurta da tavuktan çıkıyor.
2. Söz konusu Güneydoğu olunca en mizahi yazı bile drama dönüyor.
3. Rahatınızı kaçırmak, kafanızı karıştırmak, irkilmek, şaşırmak, bu yazının sınırlarını aşan suya ve sabuna dokunmak istiyorsanız Güneydoğu biçilmiş kaftan. Bunun için yapılması gerekenlerden biri de şehirlerin arka sokaklarını dolaşmak, esnafla, çocuklarla, yaşlılarla sohbet etmek. Yani yaşama karışmak.
4. Dünyanın önde gelen tarihçileri, antropologları, sosyologları, sanat tarihçileri, arkeologları, teologları, düşünürleri, sinemacıları… Bir araya gelmeli, bir komisyon oluşturmalı, yüzyıl yüzyıl insanlık tarihini sunmalı insana. Bu ütopyayı gezi arkadaşlarımla da paylaştım. Onlar gülüp geçtiler. Ben paylaşmadan geçmeyeyim dedim.”

Evet, doğunun ışığında, ışığın raksında, güzel insanların halvet yerleri buralar. El-aziz’in dervişi Aziz Savaş Beyefendi, kahrımızı çeken eşinize en içten hürmetlerimizi sunarız. Esen Hanımefendi inşallah hakkını helal etmiştir. Diyar-ı Bekr’in afili delikanlısı Serdar Sezer! Gülümsemendeki bereket hayatın nabzının oralarda halâ direngen attığını gösterdi bize. Batman Bilgi Kitabevi ashabı… Gördük ki bilgi ve hikmet damarlara sürülmüş bir kez. Alicenap bir Batman fotoğrafı kaldı heybemizde. Tarihe dokunan şehir, tarihi dönüştüren şehir Mardin, yeryüzüne daha yaşanabilir bir dünyanın ufkunu çizen Midyat. Bana Osman Sarı’nın ‘Taş taş değil bağrındır taş senin, Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin’ dizelerini hatırlattınız. Mahmut Yavuz Beyefendi, taş kesilmiş bir diyarın taşları eriten merhametini gördüm yüzünüzde. Bil ki biz zamanın insanlarıyız, aşkımız günlerle ölçülmez. Coğrafyanın insanı şekillendirdiği bir yürüyüş yeri burası. İbrahim serinliğine düştüğümüzde anladık, Nemrut yalnızca yanılgıdır. Adıyaman’ da sabah rüzgarına saçlarımızı emanet ederken, kadim bir dostu, Arif Kingir’in dinledik. Eyvallah ağabey, sen nerde karar kılmışsan biz her dem ordayız… Kutlu kal, gönlünce kal. Üzerinde Kahta Kal’ası’nın bir şamdan gibi asıldığı sarp dağların derinlerinden akan Kahta Çayı’na el verirken, tepeden tırnağa asalet duran Muhammed  dosta dost kılındığım için Allah’a hamdettim. Maraş, Antep ve ver elini İskederun/ Hatay… Boğucu sıcakların içinde serin birer nefes gibi kardeşlerim… Kardeşlerimiz… Hepimize mahsus selamlar…
Diyarbakır/ Bağlar semtinden yazan Hacı Önen! Öyle tek bir şiir gönderisiyle sağlam bir değerlendirme alamazsınız. ‘Aşk ve Sen’ isimli çalışmanız daha çok deneme tarzına  uygun. Daha toplu ve daha sence çalışmalarını bekliyoruz. Vedat Bağcı! Malatya’dan konuk dergimize. Sevgili dost, elimizde üç şiir ve bir denemen bulunuyor. Lütfen kardeş daha okunaklı yazarsan anlaşacağız. Şiirlerde ilk girişler çok güzel ancak şiir uzadıkça bütünlük ve anlam deforme oluyor. Daha kısa ve daha rafine bir tarzı benimsersen ve bize şiirlerini dosya halinde iletirsen öpüp başımıza koyarız. Sevgili Fuat Arpa, ‘Anneler ve Çocuklar’ isimli şiirin incelemesini yayınlanmak üzere göndermiş. Fuat bey, dergimizin dili, üslubu ve yapısı bu tür çalışmalar için müsait değil… Bununla ilgili örneğin Türk Edebiyatı ya da Hece türü dergiler çalışmalarını değerlendirmeye alacaklardır. Van’a selamlarımızla.. Gülsüm Çetin, Malatya’dan katılmış kervanımıza. Bir de şiir eklemiş mektubuna. Gülsüm hanım; çalışmanızda bu kadar melenkolik bir üslup kullanmanız bizi düşündürdü. Gereği yok. Hem uzun da yazmayın. Üzerinde düşünün her cümlenin. Terinizle kanınızla sizin olsun her cümle. Haydi bir daha deneyin.. Kalbinize iyi bakın. Diyarbakır D tipi cezaevinden Selami SEVİM ve Urfa Cezaevinden Nazif Yıldırım, isteğiniz yerine getirilmiştir. Selam da kalın, güzel kalın. ‘Sebep olsun ne olur gel’ Malatya’dan kapımızı çalan İ. Safer Alptekin’in şiirinden bir cümle. Sanırım şiire yakın en iyi cümle. Gerisini yak gitsin İrfan bey. Deneme yazmayı deneseniz daha iyi olur gibi geliyor bana. Kalın sağlıcakla. Kilis’ten Bedirya Ercan! Aleyküm selam kardeşimiz. Daha önce gönderdiğiniz şiirlerden haberim yok. Lakin Kazım Koyuncu üzerine yaptığınız deneme birkaç düzelti sonrasında yayınlanma kıvamına gelebilir. Bir de ürünlerinizi lütfen mail adreslerimize iletirseniz daha hızlı değerlendirmeye tabi tutacağız. Daha güzel çalışmalarınızı bekliyoruz.  Sevgili imamımız Hüseyin Ak kardeşim… Gönderdiğin çalışmalar yeni elime geçti. Malum bizim derginin bürosu oldukça dağınık. “Adın uzun beyaz bir ezgi ” bu başlığı tuttum. Lakin içerikte halâ sorunlar var. Çarşamba şuracıkta gelsen de görüşsek ölür müsün. Atla dolmuşa gel, dolmuş paran dergi tarafından karşılanacaktır. Vesselam. Bizzat Hasankeyf’teki köyüne kadar gidip, soğuk ayranını içerek sohbet ettiğimiz kadim dost Osman Sevim, verdiğin emanetlerden biri yayınlanmaya değer… Mahmut’a kavi selamlarımı ilet! Unutmadan bütün yolcu yarenlerini heybemizde ağırlamak istiyoruz. Gereği yapıla… Şu an elime güzel bir dergi ulaştı. Memleket DERGİ. Konya’dan selamlıyor ülkeyi.  342 51 30 telefon numarası. Çok güzel gelmişler… Çok güzel karşılayın bu dergiyi..

Bu sayılık bu kadar. Kalın kalbinizde… Kalbinize ve Yolcu’ya sahip çıkın. Vesselam.

Önceki İçerikHACI BABO
Sonraki İçerikYEDİ KÖTÜ ADAM