ATEŞ SESİ İLE ANLATAMADIĞIM

1

Mola
Verdiğim
Gölgelerin
Soluğunda
Şunu
Anladım ki,
Aşka
Çıkan
Bir
Tek
Yolun
Dışında,
Tüm
Yollar
Sütunları
Yıkılmış
Bir
Saraymış.

Sana olan bu aşkım;
Duvak heyecanıyla., gönüllerdeki sahralara su taşıyan., taze gelin telaşıydı… Destanların ağıtı.,
hastanın sabahı beklentisiydi., matemli limanlarda…
Kurşunların adrese,
ve
İsmail’in hançere teslimiyetiydi., kızıl şafaklarda…
Akşam yüzlü inci kapılarda yırtılan gömlekteki aşktı bu. Acılarla çizilmiş beyaz ve şeffaf.
Ve
bir bakışın endamlı masumiyetiyle.,
geceye gizlenen nefes olup,
çıplak tene değen dokunuşuydu. Besteleri solan rıhtımlarda…
Hüznüne ağlayan bir mendile gözyaşları düşüren,
ahşap çerçeveli dualardı. Yaldızlı ağızlarda.
Ateş döşekteki ağır gölgenin
ve alev yorgandaki üryan gururun imtihanıydı.
Sana akan
kötürüm yollardaki sabır bohçasıydı., uzun karanlıklara inat.
Gümüş bardaklardan kandillere dökülen,
serin bir buseydi bu aşk.,
mehtabın eşiğinde…
Gemileri yakacak kadar onurlu, güzel bir şeydi,
bunu solumak…..
Bu aşkı yaşamak…..
Umudun Mavisine asılan tarçın kokusu gibi,
V harfli duruşuyla
her yağmur sonrası bölüşülendi.
Gecenin aralanan perdelerinde,
akan yorgunluk gibi şafağı bekleyen..,
ve dayanılmaz cazibeni arzuların eşiğine taşıyan..,
zemheri vaktiydi sanki.
Sevgiliye adanan kirpiklerdeki devran gibi.,
güneş vuran kıyılarda..,
bir dal dudağı kırıklığını teselli eden,
kadife dalgalardı.
Od düşen gecelerdeki  bir mey yankısı gibi,
dolunaya gizlenen
sırdı bu.
Tüm coğrafyalar(d)a gökkuşağı olan, ve
her yere sinen bir sevdaydı. Aslıyı kıskandıran..
Beyaza aşkı işleyen pembe bir yanağın; kısır zülüflere geceyi, Selvihana da Emrahı ayartan
işveli bir tebessümüydü.
Ve
bir yerlere sığmayan,
mühürlü kuyularda demlenen kutsal bir selamdı.., aşk sürgünü mekânlarda…
Çocukların fersiz gözlerinde yeşeren,
bahar dalı gibiydi bu sevda. Direnen tüm acılara inat.
Suları,
ateşli bakışlarıyla kurutan nadaslık kızların, beyaz yeleli kısrakların  üzerindeki şahlanışıydı….

Ateş hattında,
kıyısındaki nehirlere bağlanan
boğumlu bir soluktu
işte..,
sana bilenen…
Ve
Canana,
ayın on dördünde,
çimen gözlerini
billur kadehler içinde sunan
bir Canın
armağanıydı bu.
Elvan dağların eşiğinde…
Senin anlayacağın;
Tüm hücrelerine kadar
delikanlı olan bu aşk.,
alın teri karşılığı
hak edilen
bir aşktı…

II

İşte,
Bunları anlattım gül bahçelerine.
Bunları anlattım hep yollara.., yıldızlara, sulara…, duvarlara.
Bu aşka şahit olan herkese……..
Yıllara, ve dahası yaprak sarısı bu  hayata…..
Anlattım da;
Senden uzakta bir kalpte,
senin için yıllarca taşınan sevda yüklü bu kervanın..,
ihanet kurşunlarıyla yüreğinin tam on ikisinde vurularak..,
çöl seraplarına terk edişini,
anlatamadım.
Şu yaban ormanlı gönlüme…..
Artık,
Yıllardır
ne bir umut değer
dudağına hasretin.
Ne de
gelin kokulu kızlar bekler yolumu.
İçli şarkıların perçemine asılan yokluğunu.,
Öksüz bir şive ile anlatamadım gitti hâla şu gönlüme…
Yalnız şunu bil ki;
Üşüyorsa,
bir bir senden uzakta  kalan bu yüreğin sesleri,
sanma ki bu aşk sahipsiz kalır.
Geçiyorsa içimdeki kervanlarda hasretin..,
ve
kalıyorsa bir yetim hüznüyle ellerimde hercai  gözlerin..,
ardından bir gün bende hırkamı alıp
çekip giderim…
Sensiz gökle yer arasında asılmış bir halkada.., iklimlerin üstünde baharlar soluyorsa..,
bir gül damlıyorsa
aşkın duvağına kan kırmızı sevdalar gibi.
Ve
düşüyorsa gamzesine menekşeden ince bir yağmur.
Türkü kokan bu sevda keder dokuyorsa bir ucu kırık.
Kopan bir gecede kumrular varsa mahzun.
Bil ki,
bu yürekte
ölümüne bilenen hançer keskinliğinde,
hâlâ sana ait olan bir aşk var.
O zaman,
sulara ver saçlarını ki ıslansın bahar….
işte böyle güzelim.
Bendeki soluğun adı şiirdir. Şiirimdeki dili biliyorsan beni anlarsın.

Sana bunları anlatırken,
kanamayacaktı nergis kokulu düşlerim.,
yaşarmayacaktı gözlerim aslında., kurumayacaktı dudağım.,
ağlamayacaktım….
Demiştim ama..,
gel de anlat.
Anlatabilirsen., tufan  bulutlu şu  gönlüme…….

Önceki İçerikBÜYÜK ÇOCUK
Sonraki İçerikYOKLUĞA FISILDANAN SIRLAR