DİLENEN RUHUMDA SOYUNAN ALEV

1

Sevdiğinizin sesi
Kulaklarınıza
Değdiğinde,
Depreme
Uğramıyorsa
Şehirleriniz,
Vurgun
Yemiyorsa
Gönlünüz,
Siz
Aşık
Değilsiniz.
Kemiklere giydirilen cana
Boşuna
“ Seviyorum ”
Diyerek
Kendinizi
Aldatmayınız.

Sitemkar bir aşkın damlası bu.., düşen cemresiz iklimlerin gurbetine… Geceyi kuşatan kan kırmızı dudaklarının buğusu.
Ve
yanında alnıma kazınan nehirlerin köpüğünde,
alevlenen soluğum.
Göğsüme çöken bu kente değen vakit,
tenimde eridiğinde..,
ben hayatı bir eşkıya vurgununda süzüyorum.
Talan artığı kalan kurşunlar eşliğinde,
seni düşünüyorum….
Saçlarının ayazında kaybolduğum..,
siyah duvaklı Dilara…
İşte, kıyamet avuçlarımda. Bir boşluk bu düşen, içimdeki kadehlere. Upuzun bir tufan.
Ve Güneş…,
doğmayan…
Sabrımın yankısı sobelenirken,
sırtımdaki mülteci okyanuslardan..,
deniz zelzelelerinde sarsılan acı yelkenlerimde…,
solgun bir nilüfer bu son açan…
Camların ardından geçen Eylül kızları
ve
altın saçlarında ela fısıltılar.
Titrek bir deniz fenerinde küskün adımlar bu,  kuşların telaşına karışan.
Ardından
sahillerdeki yorgun sularım,
ve kıyılarımdaki hicran.
Çatık kaşlı bir şiire gebedir duygularım
Sen yoksun ey Canan…
Ilık bir ney sesinde,
mağrur bir aşk tutsaklığı bu üstüme sarkan.
Bir  yarım tütüne banarken beni,
bir yarım kanayan.
Her duman çekişim bir yaprak dökümü,
ve mevsim işte ihtiyarlayan.
Yaralı bir maral ezgisi bu bir kavgaya bilenen.., serin bir menekşede..,
sana dokunmak kadar kutsal.
Ve dinle…
O hasret ki;
dökülen yanlarımda onurlu bir şahlanış ve
secdelerde sunulan acizlikle, aşkı tazeleyen.
Onun için kıskan
ve ağla bu şehirde,
bir Hacer eli ol tut nabzını suların.
Bilirsin,
rüzgarın getirdiği sesine konan renklerime,
nasıl suların yürüdüğünü.
Bilirsin,
Ferhat ile Şirin sevdasından çalınan gülüşler içindeki,
yarım kalmış boynu büküklüğümü.
Ve
bir serçe ürkekliğinde kaç utanç soldurduğumuzu.., Ergenliğimize inat.
Zira,
beni çöle atılan bir halkada ve,
dağınık yeleli atların dağlardaki özgürlüğünde,
sen bulursun ancak.
Ve ancak,
bizi arkadan vuran yağız bir atın nal seslerini,
sen anlatabilirsin bu türkünün sokaklarına…

Çünkü;
ne
yıldızı kaldı artık
bu
ince belli alacakaranlığın,
ne de,
tadı kaldı
pencerelerden sarkan
bu gam yumağı
aşk suskunluğumun.
Varsın
bize düşen hep gözyaşı olsun.
O ki
siyah bir öfkenin soluğunda azad olmuş,
hüküm giyen
türküler,
O ki
bir görümlük yüz için
sebil bulutlar giymiş,
ayıp örten yapraklar,
Vardır
elbet,
bildik
uçurumlarda yiten
esmer mahcubiyetin bir sebebi…

İşte o zaman .,
Çorak yerlerde parmak izlerine rastlanan, unutulmuş hıçkıran bir sedaya kulak vermeliyim.
Meçhul atlaslarda yiten nakışlarıma..,
serin bir papatya kokusu işleyerek..,
korkusuz  P harfiyle
badem gözlü kızların dudak boyasına değen..,
bir celselik
suçlarımla yanmalıyım..
Şimdi… Sabahı takip eden bir gölge şu inleyen rüzgar.
Kadim bir ateşin kıyısında hürriyet isteyip,
esaret emziren kadınlara bakıp
seni düşünmekten yoruldum artık….
Ya gel,
Kurtulsun,
dara çekilen kilitler arkasındaki veda yelkenlerim..,
ve efsunlu gözlerinde unuttuğum bu hayat.
Ya da,
Şafağa düşen..,
kehribar aşkları ayartan gece dudaklı kızlara inat..,
sende yan benimle.
Ki,
siperde bekleyen,
kınında çıkmağa hazır bir mahşer olsun.., düğünümüz.
Günah vaktine çeyrek kala.
Ben yanayım ki ;
Bir bağbozumu gülüşüyle..,
ferman dinlemez bir mezar gölgesi düşsün..,
ölümün  kan tutan kokusuna.
Yer ağırlığını çıkarmadan,
bir kelebek sessizliği karşısında
yıkılan aşk dirilsin..,bu yangının terinden.
Esarete dur diyen şiirlerim aksın üstüme.
Sen yan ki ;
Ağırbaşlı düşlerde yaşama yasaklığı kalksın, ve
Hümeyra kokan güneş aksın omuzlarında bu yangının..
Belimizi büken bu yük hafiflesin,
yanışın sarhoş etsin
beni virane.
Biz yanalım ki;
Bize yakışan bir alkışla,
Mecnun esintisi rüzgara değsin hızımız,
bağdaş kurulan ateş önlerinde.
Bitsin,
bu sancılı sürgünlüğümüz lal olan yalnızlığımızda.
Kırılsın bu kakül üstüne konan kimliksiz  kelepçeler ellerimizde.
Bu aşk kıvılcımında ormanlar Nihal  versin.
Vurulmaz bir hedef edasıyla,
ölümü yalınayak yürüten bu utanç bitsin.
Delikanlı,
Beyza bir aşk görsün bu alev…

Ve bu ateş..,
Zehra yüzlü bu  aşkın,
ancak
sende bu kadar onurlu durduğunu biliyor.
Üzülme….

Önceki İçerikTURUNCU
Sonraki İçerikKANLI KARA