SUS Kİ GÖZLERİM DİNLESİN

3

Susuyorum işte gör
Hayalde gör düşte gör.

Dostum!

Sus ki suskunluğun özlemin matemi olmasın. Sus ki, yazılanlar anlamlarından uzaklaşmasın. Yalnızlığının yardımına gelen sessizliği kovma ki, kadehine damlayanlar iksir tesirini yitirmesin. Sus ki, sana susmak yakışmasın.

Hani hayatın tuzu tadı kaçar ya, işte o zaman sus. Hani yitirirsin ya mahzen-i esrar-ı hayalini, işte o zaman sus. Sus ki, gazaplanmasın cihan.

Varlık sebebini anımsamana yarayacaktır suskunluğun. Tadın manasını yorumlayacaksın. Varlığa ve kendine ve bana ve ona daha farklı, daha da anlamlı bakacaksın. Kerâmetin sende olmadığını, asil nizamın bir parçası, nazzamın asaleten atanmış hizmetkârı olduğunu öğreneceksin. Sen susarsan susarım ben. Sen susarsan konuşur kainat. Lerzeye gelir hayat. Baykuşlar lâl kesilir sen susarsan. Leyla’nın tahtında sürmez ki hayat, böyle can kulağıyla dinlenen nağmelerin gürültüsü altında. Şeffaflık lazım suskunluğa. Sustukça konuşmak güzeldir. Susarak bağırmaktır iyi olan. Neden hâlâ anlamamak için ansiklopediler ve lügatler karıştırmadasın. Hayıflanma. Yaşadıkların sana münhasır değil. Yaptıkların ilk defa yapılanlar da değildir. Yaşatılanlar da ilk defa yaşatılanlar zümresinden değildir. Sustukça anlayan ve ağlayan bir beynin varlığından haberdar olursun.

Dostum!

Zapt et kelimeleri. Yakala ve bırakma onları. Onlardır asıl huzuru bozan. Nifak-şikak onların ürünüdür. Tam kapıyı açacakken anahtarın kiri, pasıdır kelimeler. Yazılmaları veya söylenmeleri arasında da herhangi bir fark yoktur ayrıca. Yeter ki usulünce kullanılmamış olsun.

Kırlarda gezerken bir gün, suskunluğunu öv ve de ki; suskunluğun da ucuna geldim, sırtımda ilahi programın eli, vurmadan dürttü ve yürüttü beni. Nasıl bileyim ki ve neden çıktım bu yola. Bu halin elbet olmuştur bir başlangıcı. Ve savrulmak denen bir şey yoktur inan bu dünyada. Gitmeni dağılman ile karıştırmadan gel. Aklın ve hafızan tozumadan gel. Sus ve gel ki, susabilesin. Bir insanın katili susmak ise cesedi vurmaz hiçbir kıyıya…

Dostum!

Sus. Kırlangıçlar seninle uçsun. Sahilde kum denizinin altında suskunluk var. Onun gibi sus. Hayret et ve katıl bu hoşamediye. Bu, suskunluk ve idrak bayramıdır. Bu, aşkın kemâle erme havzasıdır. Burası düşmüşlerin gözlerinin susarak haykırdığı nehrin dere yatağıdır.  Havuzu seversen gel. Suyu seversen gel.

Gülün adı sus. Sen susarsan belki ‘gül’ der bülbül. Yoksa gülün adını, gülün tadını ve gülün sesini de unutursun. Unutturulur veya.

Güneşe uzattığı başı ile huzur bulan, yarınlarına vedaya veda ekmiştir. Beyninin iç derinliğini sorgularken tefekkür ufkuna ulaşan da inancını şaha katmıştır. Bir Yusuf edasıyla teslim olan mahpus gibi susarak can verenler -umulur ki- uçuvermiştir. Artık gözleri ufka bakarak nemlenenlerin umuda katacakları bir şeyi kalmamıştır. Yarınları adına kendisi olamayanların, yarınlarının da olamayacağını bilmekte yarar vardır.  Kelimelerini ve siluetlerini istikamet ve doğruluk ile susturmayanların seslerinin kuyudan yükselemeyecekleri bir neo-ortaçağ içreyiz.

Dostum!

Artık yeni şeyler söylemek lazım ve de susarak… Yani konuşmanın susmaya nispeti, kitabı bilgisayar ekranında okumak ile bizzat kitabı okumaya benzeyen bir asırdır bizimkisi.

Eskiye dair ne varsa ya yeni bir tashih ile yeniden basılsın, ya da tamamen yeni şeyler söylemek lazım. ‘eski hal muhal, ya yeni hal ya da izmihlal’…

Önceki İçerikÖZLEM
Sonraki İçerikKIRK YILDA BİR