KAR DÜŞLEMESİ

9

Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dört nala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.

– Ahmet Muhip Dranas

Esen rüzgârın sertliğiyle, tanecikler yön değiştirerek yüzümü yalıyorken, ıslak yüzümden akarak eriyen karlar, damlacıklar halinde vücudumu ısıtıyordu. Bu sırada ısınan yalnız vücudum olmasın istedim ve bu nezih taneciklere duygularımı ve yalnızlığımı açtım.

Açın kar girsin yüreğinize. Temizlensin günahın isinden pasından diye kalpler… Kar geldi, iyi de etti. Bugün şehrimize inen kar yüreğimize su serpti. Hasretimizi bir nebze de olsa dindirdi. Ona bakınca duygularım birbirine girdi. Bu beyazlık, bu saflık, bu güzellik ne kadar da iyi geldi bir bilseniz…

Kar yağınca yağmalanan toprak kendine gelir, insan özünü hisseder, sular coşar. Arınmak gelir içinden insanın, hergeleliklerden, düzenbazlıklardan ve ham davranışlardan… Kar, bir buse sıcaklığında. Temizlik memuru gibi, içimizi, dışımızı, dünyamızı, semamızı temizleyen…

Kar ne kadar ‘biz’ yaratılışlıysa bizde de o kadar ‘kar’ sesinden haberler vardır. İçinize şöyle bir eğilin duyacaksınız bu sesi. Bu sestir bizi aylarca onun gelişini sabırla bekleten. Ruhumuza hummalı bir neşe yükleyen kar, her defasında acı ve tatlı yanlarımıza birden dokunarak inmeyi sever. Sevgisini herkesin içinin sevgisine göre yumuşatır ve içirir. Kar kalan yönlerimizi, yerlerimizi bu şekilde onarmayı düşünür. Biz onu ne kadar beyaz görüyorsak o da bizi o kadar beyaz görmek ister, sıcak ve tane tane…

Çocukluğumuza bir yöneliş bir hikâye armağan eder kar. Kartopu gibi büyüyen düşlerimizi seçerken, iyi bir kılavuz olarak karşımızda duruyor kar. Hikâye anlatır tatlı tatlı. Eski hikâyeleri önümüze serer. Serapa kendimizi hissederiz. Üşürüz, ısınırız gözyaşlarımız inceden inceye yağmaya başlar. Hayaller, düşler ve kar üzerinde yürümenin esrikliği birbirini sarmalar. Alıp gideriz başımızı düşünen kalbimiz, akleden yüreğimiz oluverir. Nedensiz sevinç nedensiz kederler kuşanırız. Ağlarız. Çünkü ağlanacak halimize gülecek halimizin olmadığını anlarız.

Dünya denen bu yerde, bazen gelip bazen de gelmeyen sadece kar mı? Elbette ki hayır. Bir fani libası taşıdığımızı da bize haykırır kar. Kendisi gibi bizim de zamanla eriyeceğimizi, misafir oluşumuzu ve geçiciliğimizi üzerimize yağdırır. Sırılsıklam fani kesiliriz. Baştan ayağa fenadan kokular saçarız üstümüze. Kemliğimizden sıyrılmak, şikâyetlerimizi bitirmek arzu ederiz. Ancak bu kadarla da bitmiyor.

Kararan yalnızlığına ağıt yakanların alınlarına kar değsin.

Yeşeren düşünceleri har vurup harman savuranların rüyalarına kar yağsın.

Sevimsiz düşlerini bertaraf edemeyen suratların yanaklarına kar değsin.

Kar olsun yer kar olsun gök, her şey ayan beyan -bu dünyada- belirsin, duyulsun ve görünsün.

İnce yağan kar’ın dokunuşlarını üşümek olarak hissetmiyorum. Kalınlaşan alışkanlıkların vurduğu gül yanlarımızı tabir eder kar. Bu yönüyle bir atölyede imar ve üretim olarak düşünüyorum onu. Ne çok eskittiğimiz huy varmış meğer onu izlediğimde. Değişmeyen kaç şeyden biridir kar. Neden o ve benzerleri bizim gibi değişime karşı bu kadar cesaretli direniyorlar. Ya da neden ben ve benim gibiler istikrardan bu kadar muzdarip. Hayatı ve tüm yükümlülüklerini taşımada gösterilen bunca bergüzarlık saçlarımıza değiyor ve bizi kirlerden arındırmadan dökülüyor. Açın kar girsin yüreğinize derken aslında, bu noktadan hareketle yüreklerimize giren pasların ona olan ihtiyacına değinmek istedim. Ne zamandır o asude bahar ülkesi, kar kadar saf ve temiz bir misafiri, uzayan sesiyle, misafir etmemişti.

Kar gelsin ve gülümsesin.

Kar gelsin ve gülümsemeyi gerçek yüzüyle göstersin.

Kar gelsin ve bir daha hiç gitmesin.

Önceki İçerikİNSAN Kİ
Sonraki İçerikBİR AVUÇ YANLIZLIK