“Burası dünya ve biz artık çok sıkıldık.
Alıp başımızı Sana gelmek istiyoruz.
Sana gelmek Sana gelmek orada kalmak istiyoruz.
Çok unuttuk hatırlamak istiyoruz.”
Tanrı Kabil’e Habil’in nerede olduğunu sorduğunda Kabil öfkeli bir biçimde:
“Ben kardeşimin bekçisi miyim?” der.
Etik felsefeci Emmanuel Levinas’ın yorumuyla Kabil’in bu sorusu her türlü ahlaksızlığın başlangıcına milat oldu. Kabil’in o talihsiz soruyu sorduğu günden beridir daha mı kötüye gitmekte koca evren? Kabil’e rahmet okuturcasına sözler dünya semasından nazil olmaya devam ederken.
Çağın meselelerine kafa yorup, düşünenlerin saptamasıyla modern insan karmakarışık bir çokluğun ortasında asıl ihtiyacı olanlardan uzakta her gün yeni ihtiyaçların kuşatması altındayken güne unutarak başlamakta. Hal böyleyken “yaşlı bir bilge olamadan yaşlı bir ergen” olarak ölmekte modern dünyanın fanileri. Modern insanın “hazza koş elemden kaç” felsefesi üzerine kurulu hızla tüketilen yaşamının temelinde unutmak gerektiğine olan inanç saklıdır. Unutuşun başında ölüm vardır. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmak felsefesine sığınır ve unuttukça unutur hatırlanacak olanı. Ne kutsal kalır ne de öteye dair bir kaygı. “Ben bekçisi miyim” der kardeşimin ve geçer öteye.
Öyledir unutur insan. Hem nimet hem de külfet olabilen bir oluştur “unutmak”. İlkin yaratıcısına verdiği sözü unutmayla başladı her şey ve devam etti badehu. Unutmanın en korkuncu kıyamet tablosundaki unutmadır:
“O gün her emzikli kadın çocuğunu unutur.
O gün herkesin kendine yeter derdi vardır…”
Unutuşun son durağı fena makamı olsa gerek. Dünyaya dair ne varsa unutur bu makamda derviş. Değil midir ki “ballar balını buldum, kovanım yağma olsun”…Bundan ötesi ne gam.
Eşyanın tabiatına zulmetmeden dünya hayatının imarıyla vazifeli kılınan insan unuttuğu sorumluluğu hatırlayıp dünyayı “depresyon”dan kurtarmalı. Hız peşinde koşarken kutsalı kirleten, değerleri hiçe sayan ve insanı tüketen Batı medeniyetinin bozucu etkilerini teşhis edip, kendi medeniyetimizin kelimeleriyle tedaviye yönelmeli. Vakit henüz çok geç olmadan.
Mevlana İdris’in serzenişiyle;
“Biliyorum
insanların birbirine olan yabancılığı büyüyecek
dünya küçüldükçe
biliyorum, telefonlar oldukça insanlar birbirini görmeyecek
biliyorum birbirimizi hiç görmeden öleceğiz
her şey için tek şey diliyorum;
Allah’ın gülleri yakamızı bırakmasın.”
Ümran YAKA
Allahu Ekber!!….başeğmek için başkaldıranlardan eyle bizi ya rab….
Başı okşanmak için başeğenlerden de eyle bizi yarab!
Çok muhtacız… Çok muhtacız…
Okşayışlarına ya Rab!.
……
Resmen deli olmaktan vazgeçmeye karar verdim.
Re’sen deli’ymişim zaten..
Hevesen değil..
İyi mi?..
…iyi…
Ne iyilik ettim de…
Bu kadar çabuk iyi hissettirdin kendimi ya Rab!..
“Ağlatır sa birgün güldürür” mü? oldu ya Rab !.
Sen de Leyl’ini güldür.
Güldür güldür ya Rab!
…..
Gül’dür Gül’dür ya Rab!……..
“biz gidiyoruz dünya, sen çok yaşa emii!”
bir çöl gibi dünya…zaman bileklerime geçmiş ateşten kelepçe…
…
ey aşkın kutlu kitabı
uçarı hayallere yataklık eden
peri bacalarının yasağı
gönlümün celladı acı mezmur
bana bıraktığın yazıt bu mudur?
ölüm geldi bana düğün armağanın gibi
senden bir gök
senden yıldızlar ördüler
ateşböcekleri
senden dört bir yanıma
ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı
sen bir anne gibi tuttun ufukları
ve cocuklar gülle anne arasında
seninle güller arasında
tuhaf bir ışık bulup eridiler
çocuklar dağ hücrelerinde erdiler
aramızdaki sırra
birde ay ışığında büyüyen fısıltılar
gençlik monologları
seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından
bana getiren bir yasamız vardı
öfkeyle yazardın sen bir yüzüne
ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben…
…
şimdi ne yapsam dedirtme bana ya rabbi!!
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu…
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbel alemin…
tütmesi gereken ocak nerde???
hüznümün ebceti hangi kerahat cetvelinde
etaminde eksik işlediğim çarpının alın yazısı nerde???
yüreğinize sağlık…
Gül ve Lale mevsimi deyip beklemedeyiz
Ey Gül hepimiz sana birer sadık bendeyiz
Onca gaileye rağmen her dem izindeyiz
Yer yer düşüp kalksakta halkanın içindeyiz…
Kardeşim dedim
acılarımada kardeş olurmusun???
baltasını havaya kaldırdı
yükselemezdi daha
söyledim
Haydi acılar haydi az daha!!!
Dedim kardeşim
omuz başlarımdaki şu yara
ormanların serin sularında papatya değil
Arif bir bilinçle oldu
yüce buyrukla…
(c.zarifoğlu)
Yetmezmi hüznümün perisi
Yetmezmi???
sana bir inşirah suresi sevinci
bana bir yasin sessizliği…!!!
leyl olmadan yetmez.
LeyL,leyl içre leydir,LeyL leylinde mündemiçtir!
LeyL avdet etti leyline zira LeyL,leysiz mahza bir hiçtir…
LeyL mim koydu yolculuğuna,ki yolcu yolunda bir zill’dir!
Re’sen delide olsa yada resmen velide,yolcu yolunda gerektir…
yol; yolcunun sırtında olsa gerektir.
hazır bir yol yoktur yolcu bilmese ne gerektir.
leyl’in ima’sından mana sağmaktan başka.
ima-r-en-g-iz-len-en ra-na sına sığınmaktan başka.
Resmi veli olabilmez bu deli bilmez mi bunu bu leyl.
Aks-i sada’sın dan başka yoktur sermayesi görmez mi bunu
Bu leyl.