67. YÜRÜYÜŞÜNDE YOLCU: “BAŞKALDIRMIYORSA NEDİR Kİ SÖZ?”

8

YOLDAKİLER:
*ferhat kalender *bülent sönmez *mustafa karaosmanoğlu *erdal kurgan *müştehir karakaya *emre şimşek *dursu nali sazkaya *m .akif şahin *rabia gelincik *eyyüp akyüz *mustafa atalay *seher ortaöner *rıza kemal g. *ferhat özbadem *sulhi ceylan *bilal can *nebiye arı *faik öcal *mahir müjde *hikmet kızıl *a. vahap dağkılıç *fahri eyhan *özgür puya *selami ay *sami demir *nurullah yardımcı *ahmet şevki şakalar *hares yalçi *muhammet çelik *sıddık akbayır *banu özbek *baran aydın *tarık sezai karatepe *bünyamin doğruer *rabia görmüş *hamza çelenk
MECMUANIN ORTA YERİ: BİLAL CAN TARİHÇİ DOÇ. DR. AHMET ŞİMŞEK’İ KONUŞTURDU:
“Objektivizmintarihyazımında işlediği pek söylenemez. Bu durum genelde zannedildiği gibi “tarihçilerin pespaye tutumlarından dolayı” değildir. Evet, tarihi kötü yazanlar, işini gerektiği titizlikte yapmayanlar her zaman var oldu. Mesleğine ve mesleğinin biricik hedefi “hakikat”e bigâne kalanlar, belli merkezlerin güdümünde yazanlar da öyle. “
FERHAT KALENDER SEYİR DEFTERİ’NDE YAZDI:
“Ulus devlet denilen mekanizmanın çok önemli bir işlevi var. Kendine talip olanı hızlı bir biçimde kendine benzetir. Yani hiçbir değeri olduğu gibi kabul etmez. Sisteminin çarkında öğüttüğü ve nemalandığı ne varsa posasını çıkardıktan sonra anlamsızlaştırır. Bunun için kullandığı en önemli enstrümansa ideolojilerdir. Soğuk savaş dönemi lokal ideoloji olan Kemalizm’in akıbeti son örnek değildir. Şu an yaşanan örnek bizi daha çok ilgilendiriyor. Kendilerini muhafazakâr olarak konumlandıran ‘Emevi tipi’ yapılanmaya daha da dikkat kesilmek gerekiyor. Bir başka boyutta faşizme evrilen bu muhafazakarlaşma süreci, tabiatı itibariyle seküler (din dışı) bir organizmayı, her türlü musibetiyle formda değiştirip, içerikte bu organizmaya kulluğu öngörür. Bu durumun en kötü çıktısı bilincin ve zulme karşı duruşun körleştirilmesidir.”
SIDDIK AKBAYIR ‘BEJAN MATUR’U DENEDİ:
“Hayatı, bir yola çıkma halidir. Yolların arkadaşlığına tutkundur. Ruhu sürekli bir yola çeker ve ilk fırsatta gider. Durabilmenin bir yetenek ve kendisinin de bu yetenekten yoksun olduğunu düşünür. Çocukken atlasları çok sever. Dünya haritasını neredeyse ezbere bilir. Haritadaki nehir, dağ ve göl adları ilgisini çeker. Kafasının içinde dünya haritası yeniden oluşur sanki. Ve kendi yollarını yaratır. Her yolculuğa bavulunu toplayarak ‘belki kalırım, dönmem’ diyerek çıkar bu güne kadar. Ve her defasında Türkçeyi özler. Londra’da 6 ay yaşar ve dilin ne kadar canlı bir şey olduğunu anlar. Dilin kokusunu duyar. Çünkü, yazan kişinin ülkesi dilidir. O kişi kendisini dilin içinden, sözcüklerle var eder.”
MUHAMMED ÇELİK ‘İLHAMİ ÇİÇEK ŞİİRİ ÜZERİNE’ YAZDI:
“ve dünya bir oyun ve eğlencedir. dalarak, ciddiye alarak, ötesini ve görünmeyeni görerek daha iyi kavranabilmektedir. şair yürümektedir. belki de kaybolmak ve kaybolduğuna sevinmektir gerçek yürüyüş. uzun bir sessizliktir yürüyüş. yaşamak, varoluş sürecinde sergilediğimiz bir oyunsa, insan bunun oyuncusudur. zaman akıp giden bir şarkı ve oyunca bir düştür. bir nehir boyunca (çünkü “uzun bir nehirdir satranç”) ve oyunca yaşamak, derinden nefes alıp vermek, işte belki de sahici bilgelik budur.”

Önceki İçerikYOLCU 66 “AKLIN CİNNETİNE HOŞ GELDİNİZ!”
Sonraki İçerikYOLCU 68: “SÖZ TAŞLA BULUŞTUĞUNDA BALTANI BÜYÜK KİBRİN BOYNUNA AS!”