YOLCU DERGİSİ 78. YÜRÜYÜŞÜ: “BARBARLARI BEKLERKEN”

7

yolcu78-onBU SAYIDA:
*ömer idris akdin *rıza kemal g. *ismail aykanat *mustafa ışık *mustafa yıldız *meryem dalgıç *ali korkmaz *mehmet aycı *suavi kemal yazgıç *müştehir karakaya *alparslan akdağ *aydın uzkan *faik öcal *gülnur açcı *banu özbek *çağatay dörtyıldız *mehmet kaya *galip önlü *faik adıyaman *halime erdoğan *mustafa oral *metin kondel *özlem karaboyun *naman bakaç *ümit evran *aziz savaş *mücahit şentürk *dursun ali sazkaya *aydın hız *murat tartuk

ÖMER İDRİS AKDİN SEYİR DEFTERİ’NDE YAZDI:
“Beytü’l Atik’in ve yoldaşı Beytü’l Makdis’in sahibi,
dünümüzün, bugünümüzün dahi yarınımızın
rabbi olan Allah’ımıza hamd ile başlarız.
İçimizde biriken sessizliğe,
dışımızdan yayılan sükunete,
varlığımızın amacına,
düşüncelerimizin karmaşasına:
Dört bucak yedi iklim kıtalar dolaşan,
esenliğini esenliğimizle karan rüzigarın Allah’ına hamd ile.

Kitabın kavline yaslayarak yüzümüzü
hangi peygamberin izine sürsek,
dağların ulusu, çöllerin sonsuzluğu
ve akıp giden ırmakların sarhoşluğu kalır geriye.
Bu yazgı, bizi birbirimizin kaderi yapan bu yazgı,
gözlerimizin önüne inen perde gibi yansısı.
Bütün adanmışlıkları toplasak her bir şeyi
cümlelerin kasılıp kaldığı berrak bir deniz belki,
hayır hayır yurtlarından sürülmüşler adına,
sözün muradını susmanın bedeli belleyenler,
sesleri ay ışığı belleğimize damlayan kadim bilgeler adına
yazmak yola çıkmaktır.”

HÜSEYİN AKIN VE MUSTAFA UÇURUM SÖYLEŞTİ:
HÜSEYİN AKIN: ” Ülkenin gidişatına şair dili rehberlik etmelidir. Politik dilin açtığı yaraları poetik dil iyileştirebilir ancak. Ne yazık ki şairlerin dili de artık savaşları bitirmek yerine başlar kestiriyor. Birbirlerine karşı kullandıkları dile bakarsak şairlerin dilleri testere gibi. Ülkenin gidişatına olumlu etki edebilecek mukavemete sahip değil. Birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var. ”
MUSTAFA UÇURUM: ” Şair; birebir çağının tanığı gibi, bir tarih yazıcısı gibi hareket etmemeli ama çağından da tamamen kopuk olmamalı diye düşünüyorum. Yıllar sonra bizlerin şiirlerine bir yerlerde rastlayacak birileri, bizim yaşadığımız dönemde ne olup bittiğinden az çok haberdar olabilmeli şiirimizi okuyunca. Bir dize bir mısra çok şey anlatır bazen.”

ALİ KORKMAZ, SATRANÇTA SİZİN TAŞINIZ HANGİSİ? SORUSUNA YANIT ARADI:
” Günümüzde devletlerin gittikçe daha da karmaşık bir şekilde yönetiliyor olması, devletlerin etkin ve acımasız dış siyaset ağında faaliyet göstermesi; devleti yöneten bir üst aklın oluşmasına ve buna göre her şeyin dizayn edilmesine neden olmaktadır. Bu anlayışa göre köklü bir geçmişi olan ve geleceğe ait umutları ve hedefleri bağrında bulunduran devlet mekanizması, bir seçim sonunda siyasete atılmış ve kazanmış bireylere teslim edilecek bir yapı değildir. Bilgi, birikim ve deneyim gerektiren devlet yönetimi bu nedenle “seçilmiş ve seçtirilmiş” kişiler eliyle yapılmaktadır. Hatta yönetimi oluşturacak iktidar ve muhalefet de düzenlenmekte, her biri satranç tahtasında verilen yetki ve özelliklerine göre oyunu tamamlamaktadırlar.”

MÜŞTEHİR KARAKAYA, “TAŞLARI BÜYÜLENMİŞ ŞEHRİ” YAZDI;
” Ey zaman! Sen farkındalığı ayağının altına alırsan, ayrıntıda boğulmayan safları da baş tacı edersin! Senin mizanın neden böyle çetrefil! Bahçede bir gül fidanı buldum. Yarısı pembe yarısı beyaz beyaz açmıştı. Onları kokladım. Kızılcık ağacına benzeyen ve meyveleri küçücük kırmızı kırmızı olan bir dikenli ağacın hemen dibindeydi bu güller… Kiminin boynu büküktü, kiminin dik… Beyaz bir güle dokunmadan eğilip öptüm…”

FAİK ÖCAL “UZAKTAKİ KAVUN KOKUSU” İLE GELDİ:
” Ne çok yalnızlık olmuşsun, uzaktaki. Ne çok kayıp ve sürgünlük… Ben bir eski zaman kaybı, kimselerin bilmediği, kimselerin tutamayacağı. Sen mülteci kalbi, hepten kendi kabuğuna çekilmiş, can damarından vurulmuş küheylan, suyolunu kaybetmiş ceylan, umut tacirlerinin eline düşmüş yetim bir gazel.”

BANU ÖZBEK KÜLT FİLM “FORCE MAJEURE- TURİST” İ YORUMLADI:
” Toplumsal roller de böyledir mesela. Annelik anneliktir, babalık babalık. Her iki rolde hata kabul etmez. Rolüne “turist” gibi kalakalmayı kaldıramaz. Anne babayı doğal kahramanlar yapan ana- babalık kalıplarına uymalarıdır. Yani doğalarının gereğini yerine getirmeleridir. Bu doğanın dışına çıkmadıkları sürece yaptıkları hatalar, yanlışlar affedilebilir. Yeter ki doğalarının dilerseniz toplumsal rollerinin aksine davranmasınlar. Bu doğada bir sızma, fire olduğunda sadece ana-babalıkları değil, insanlıkları da sorgulanır olur. Zira tabiatlarında bir bozulma, çürüme olduğu düşünülür.”

METİN KONDEL, “VATAN YAHUT KORSAN ADA” İLE KIBRIS’A GÖZ ATTI:
“Kıbrıs gerçekten de korsan bir ada. Eski Yunanlar gelmiş sulamış, Romalılar gelmiş sulamış, Cenevizliler Venedikliler, tapınak şövalyeleri gelmiş sulamış. Osmanlı da gelmiş doğal olarak o da düzenini kurmuş. Sonra İtalyanlar ve İngilizler gelmiş. Güney’deki Rumlarla ırki açıdan bir yakınlıkları olmamasına rağmen yeniden Yunanlılar tebelleş olmuş adaya. Son olarak Türk askeri gelmiş onlar da düzmüş bizimkileri. Dolayısıyla Metin ağabeyciğim piçiz biz, piç! ‘’ İlk fırsatta adadan kaçmaya çalışan Balık Ayhan tipli esmer bir Kıbrıslı işletmeci içini döküyor.”

NUMAN BAKAÇ, “NUSAYBİN: OĞUZ ATAY, KORKUYU BEKLERKEN VE ŞİDDET” ÜZERİNDEN KALBİMİZİN DOĞUSUNA DOKUNUYOR:
” Öyküdeki kahraman, günlerce yalnız başına eve hapsoluşunun mecburiyetinden-gelen gizli bir tehdit mektubundan dolayı kahraman evinin dışına çıkamıyordu-sayıklamalar içinde ayrıntılarla boğuşurken, çaresizlik girdabında debeleniyordu. Artık işin içinden çıkamayacağını anlayınca evi ateşe verip, kurtulmayı düşündü. Yani intihar girişiminde bulundu. Fakat son anda yerde gördüğü gazete kupüründeki haberden dolayı vazgeçti. Nusaybin’de Emin Öz(55) adındaki psikiyatrik rahatsızlıkları olduğu söylenen ve de hasta annesine evde bakmakla yükümlü olan kişi ise, tüm uğraşılara rağmen hasta annesini zorunlu ev hapsinden çıkaramayınca-muhtemelen silahlı çatışmaların yarattığı travmanın da etkisiyle- intihar girişiminde bulundu. Fakat Oğuz Atay’ın eserindeki kahraman gibi ölümden kurtulamaz. Ölüm onun bitişik komşusu olur.”

AZİZ SAVAŞ: “TAKVİM-ÜL EFKAR İÇİN, TAKVİM-ÜL LİSAN ZARURETTİR” CÜMLELER ÜZERİNDEN KURULAN DÜNYAYI ANLATTI:
” Evet, düşünceler ve duygular ne denli önemliyse, onlara zarf olan, onlara varlık veren kelimeler, dil ve üslup da bir o kadar önemlidir. Geçmişte de, literatür, dil, gramer, belagat, üslupçuluk, münekkidlik ve muharrirlik sanatı vardı. Her biri kendi alanında deha olan yüzlerce şahsiyet ve bunların eserleri ortaya çıkmıştı. Onları dahi ve erişilmez kılan ise, her biri farklı inanç ve kültür havzalarında bulunmalarına, farklı dünya görüşü ve değerlere sahip olmalarına rağmen, ilmin ve bilginin namusuna sahip çıkmaları, tefekkür ameliyesini ve ilmin onurunu hiç bir basit ve aşağılatıcı politik ve siyasi mülâhazaya, bireysel çıkar ve menfaate alet etmemeleri, çiğnetmemeleriydi.”

Önceki İçerikYOLCU 77: “DİCLE KENARINDA KURT KOYUNU YEDİKTEN SONRA”
Sonraki İçerikYOLCU DERGİSİ 79. YÜRÜYÜŞÜ: “YOLDAN ÇIK!”