96. Yolcu: “Hırçın bir rüzgar/ Ulu dağlara ses veriyor gibi”

10

yolcu-dergisi-sayi-96

Kim Var?
*ömer idris akdin *müştehir karakaya *faik öcal *ali fırat *rabia gelincik *ömer vural *mehmet aycı *mehmet şamil *kerem yılmaz *kerim aral *bülent sönmez *ali korkmaz *banu özbek *musa avcı *fatih tezce *yahya burak gül *rıza kemal g. *ismail delihasan *murat sayımlar *mustafa uçurum *mustafa karaosmanoğlu *ümit polat *süheyla altınkaya turan *şevket hüner *aykağan yüce *nur durur *hatice kübra şengül *gökhan akçiçek*hamza çelenk *mustafa everdi *mustafa alagöz *fatma serenli *ilyas sucu *mehmet kaplan *mustafa ışık

Ne Var?
*Seyir Defteri’ni Ömer İdris Akdin bağladı:
“Zihinlere kodlanan ‘geri kalmışlık’ sendromu bir an önce ‘ileri toplumların’ seviyesini yakalamak için inanma ve adanma biçimlerimizi sorgulamamızı salık veriyor. Bunu da ‘evrensel değerlere katılım’ formu içerisinde kolayca içselleştirebiliyoruz. Kimse dönüp sormuyor bile bu evrensel değerleri kimler ve nasıl bir dünya kurmak adına vazediyor.”

*Ali Korkmaz “Sömürgenlerin Dünyası”na bir bakış attı:
“sor bakalım ben niçin yaptım” sözü sömürünün temel mantığıdır… İnsanların çoğalması ve farklı meslekler icra etmesi, sömürüden kazanılan artı değerin sınıflar arasında oransal dağılımını ve alt sınıflar üzerinde sömürünün yasallaşmasını sağlamıştır…”

*Banu Özbek, “Güvercin Hırsızları”nın peşine düştü:
“İnsan insana yaklaştıkça buzları erir. Yargılar, intikam arzusu, kızgınlık, öfke, bu hisleri duyduğumuz kişiye/kişilere yaklaştıkça ivme kaybeder. Hikâyesini bildiğimiz insanı yargılarken hukuktan, öç alma duygularımızdan, kızgınlıklarımızdan, iddialarımızdan başka bir duygu daha çalıştırırız. Bu duygu biz istesek de istemesek de çalışır: Vicdan.”

*Murat Sayımlar, “Ölü Taklidi Yapmanın” ne menem şey olduğunu inceledi:
“Ölü taklidi yapmak bir yöntemdir. Anlık ve zanni, işe yararlık duygusu sağlayabilir. Ancak gerçekte bir işe yaramaz. Zira, hayatın esasını, gayri iradi fıtri hükümler inşa ettiği için; insanoğlunun iradi çerçevesinin de buna uygun inşa edilmiş olması gerekmektedir. Bu sayede, insan için gayri iradi ve iradi alandaki hükümler aynı kökten olunca; bu dünyadaki varlık nedenini tahakkuk ettirmek, gerçek hayatındaki durumunu da güçlendirmek imkanını elde edebilir. Ölü taklidi yapmak bunların tamamını kadük bırakan bir korkaklık, sorumsuzluk ve blokaj halidir.”

*Mustafa Karaosmanoğlu bir zarif insanı şiir inceliğinde işledi:
“Bütün bunlarla birlikte o zor bir şairdir Cahit Ağabey; içinde büyüttüğü kelimeleri kendisinin özel mükiyetine dahil ederek, şiire bir başka cepheden yaklaşır. O adeta hem kendisiyle ve hem de dünyayla adı konulmamış bir savaşım vererek kendini zuhurat âlemine kabullendirir. Ama bu, öyle sanıldığı gibi gürültülü bir şey değildir. Belki gürültülüdür ama onun gürültüsü dışarıdan duyulmaz, o gürültü patırtı, kendi içinde açtığı alanda kendi kendini ne kadar yaraladığının gürültü patırtısıdır ve bu da doğal olarak herkes tarafından duyulur değildir. Onun yaraları herkeslerin göremeyeceği kadar aşikardır.

*Gökhan Akçiçek, Sakallı Celal’in ilginç dünyasında seyrü sefer eyledi:
“Eserleri ile değilse de filozof yönü ile hafızalara kazınan Sakallı Celal, çokça duyduğumuz ama kime ait olduğunu unuttuğumuz şu sözlerin de sahibidir: “Meşrutiyet ilan ettik olmadı, Cumhuriyeti getirdik, gene olmadı. Bir de ciddiyeti deneyelim.”, “Testinin de ağzı var, konuşuyor mu? Masanın da bacağı var, yürüyor mu?”, “Türkiye’de aydın geçinenler doğu’ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde batı yönünde koşturarak batılılaştıklarını sanırlar.”

*Lütfi Bergen, Eski Türklerde başlık parası, İslam’da mehirin ne yakasında durur, sorusuna cevap aradı:
““Başlık parası” ya da “kalın” uygulamasını eski şeriatlardan gelen ve aile düzenini tesis eden “töre-yasa” saymak mümkündür.”

*Mehmet Kaplan, seksenlerin Samsun’undaki öğrenci yaşamını “Ekrem Abi” üzerinden anlattı:
“Samsun’a, üniversiteye ilk gittiğim yıllarda tanıdım Ekrem Abi’yi. Okulun çay ocağında tanışmıştık. Sessizdi. Konuşmayı çok sevmiyordu. Onu tanıdıkça, hayranlığım ve sevgim hep artmıştı. Bana, kitabı, okumayı ve de şiiri sevdiren güzel abim. Çok zaman, kaldığı eve gider, yanında kalırdım. Çok okurdu. Geceleri çay demler, saatlerce oturur, okuduğu bir kitabı öyle heyecanla anlatırdı ki, âdeta yaşardı.”

Önceki İçerikYolcu 95: “DAĞIN ARDINDA KİM VAR?”
Sonraki İçerik97. Yürüyüşünde Yolcu: “NEYE YARAR; DÜNYALARI KAZANIP KAYBETTİYSEN RUHUNU”