98. Yürüyüşünde Yolcu: “BAŞKASININ DERİNLİĞİ İLE OYNAMA!”

4

yolcu dergisi sayı 98

98. Yürüyüşünde Yolcu:

“BAŞKASININ DERİNLİĞİ İLE OYNAMA!”

*Yoldakiler:

*ömer idris akdin *cahit koytak *faik öcal *atasoy Müftüoğlu *ali fırat *mustafa Karaosmanoğlu *mehmet aycı *fatih tuzcu *kerem yılmaz *tayyip atmaca *mustafa everdi *ahmet sezgin *cengizhan konuş *eyyüp akyüz *şevket hüner *arif arcan *mehmet zeki dinçarslan *rabia gelincik *hikmet kızıl *yaşar bedri özdemir *gökhan akçiçek *mükerrem çöne *fatma serenli *barış dalkılıç *kadir özsöz *fadıl karlıdağ *duran çetin *ömer vural *ismail delihasan *ahmet seven *mehmet aktaş *ali korkmaz

*Seyir Defteri’ni Ömer İdris Akdin yazdı: “Uzun yıllar sustu Sayın Pakdil. Bu susku umutsuz ve geri çekilme değildi. Dervişçe, sözce, inanmışça bir duruşu kalbinde saklıyordu. İnsanı savunuyordu insana karşı. İnsanı yani eşref-i mahlûkatı… “Benim devrimciliğimin temelini, İslâm dinine olan sarsılmaz bağlılığım oluşturur.” demişti bir keresinde. Bizim için de kapısında duracağımız bir tarif olacaktı bu. Neden büyük boy bir dergi çıkarıyorsunuz? Nasıl bu kadar içten bir tarz oluşturdunuz sorularına vereceğimiz en güzel cevap Pakdil Usta’nın dergâhında harlanmamız olacaktır.”

*Orta Sahife Söyleşisi’nde Münevver Saral, Ercan Kesal’ı konuşturdu: ”Yazmanın iki ucu vardır, birisi esin diğeri zanaat. Esin içinize doğan bir şey bu anlaşılabilir ama zanaat meselesi baştan sona usta-çırak geleneğidir. Sizden öncekilerin yazdıklarını okumadan nereye gidebilirsiniz? Bu yüzden yazma serüveni sizden öncekilerin birikimine sahip çıkarak ve çoğu zaman onları taklit ederek başlayan bir yolculuktur.”

*Atasoy Müftüoğlu, ‘Dünyaya ve Hayata Yabancılaşmak’ üzerine yazdı: “Bir toplumun- halkın zorla yabancı bir dünya görüşünü, aidiyet ve tabiyetini seçmek zorunda bırakılması demek, ilgili toplumun kendisini İslami anlamda tasavvur ve tahayyül iradesini/bilincini kaybetmesi demektir. Günümüz dünyasında İslam her alanda tehdit ediliyor, kısıtlanıyor, engelleniyor. Kısıtlanan, engellenen ve kendisi olma iradesini kaybeden varoluşların özgürlüklerinden söz edilemez.”

*Mustafa Karaosmanoğlu Çeşmeler üzerinden bir analiz yazısı kaleme aldı: “Bizim medeniyetimizin bir su medeniyeti olduğu çok çabuk unutulmuş durumda, suyu atomlarına ayırıp bilimsel bir nesne haline getirenler elbette ki çeşmenin ne olduğunu gerektiği gibi anlayamayacaklardır. Bizler insan olarak nesne ile aramızda bir ünsiyet bağı oluşturur ve o nesneyi, nesne olmaklığının ötesinde değerlerle dolu, geçmişimizi bir dil olarak kuşanan, üzerine farklılıklar yüklediğimiz bir alana taşırız.”

*Mustafa Everdi, Doğu-Batı Eksenindeki sanat ve düşünceye değildi: “Bugün bu tek yanlı ve doğu sefalet içinde gibi bir bakışın ötesinde ilgi ve beklenti var Batıda. Bu nedenle doğudan gelen yazar ve hikâyeler onlara yepyeni ufuklar açıyor.”

*Ahmet Sezgin “Nuri Pakdil- Son Devrimci” ile ilgili izlenimlerini aktardı: “Yedi Güzel Adam”dan biri olan Şair-Yazar-Düşünür Nuri Pakdil, her tarafı kitaplarla dolu büyük bir salonda, bir koltukta derin bir tefekkür halinde oturuyordu. Tebessüm ve saygıyla selam verdik üstada. Yavaşça başını kaldırıp “Aleykümselâm, hoş geldiniz efendim.” dedi. Kendimizi tanıttık. “Nasılsınız üstadım?” diye hal hatır sorduk. “Elhamdülillah.” dedi. Kahverengi ceketi ve özenle taranmış uzun ve ak saçlarıyla şık görünümdeydi ama ruh hali “sükût sûretinde”ydi yine sanki.”

*Arif Arcan ve Şevket Hüner, fotoğraf okumalarını sürdürdü: “Ortada bir gerçek yok ama rivayetler muhtelif: “Vatansızlığı bir erdem olarak sunan genç adamın bu eylemi neden hala aydınlatılamadı sorusu vatandaşın aklını kurcalıyor. Güpegündüz sınır devriyelerinin gözü önünde cereyan eden bu menfur eylemin ardında kimler var?” (A.A) “Birileri bir sınır çizip; ‘Sizin artık buralarda yaşamaya hakkınız yok. Artık bize uymuyorsunuz, bizden değilsiniz deyince ‘uygun olana’ hicret edenler, hicret ettikleri yerlerde bir ‘uyumlaştırma’ ameliyesi yani vatandaşlığa tabi tutulurlar. Allah’ın arzının genişliğini önemsemeyenler toprağından ayrılmamak için her türlü zulme rıza göstermesine rağmen aşağılanırlar.”(Ş.H)

*Gökhan Akçiçek, kıyıdaki insanların izini sürmeye devam etti: “Buyrukçu’nun şiirimizdeki karşılığı Behçet Necatigil’dir desek yerinde bir saptama olur. Türk öykü geleneğinin içinde kendine has bir yer edinmiştir Buyrukcu. İlk baştan, okumaları sürdükçe ne yapacağını ve ne yapmak istediğini hissetmiş, bunu günün moda akımlarına, kaleminin tercihine bırakmamıştır.”

*Kadir Özsöz, linç kültürüne araştırdı: “Anlam, hayata tutunabileceğimiz yegâne tutamaktır. Anlamsızlık boşluktur. Anlam yoksa insan yok gibidir. Çünkü insan, anlam yükleyen varlıktır. Anlam arayışı istikametini kaybettiği zaman acayip görüngüleri olur. Sanal kitleler çağında bu görüngü linç ile yaygınlaşmaktadır.”

*Ahmet Seven, pehlivan tefrikalarının esas adamını inceledi: “O dönemde Yaşar Doğu’yu yenmek şöyle dursun onunla karşılaşma yapan rakipleri bile bundan gurur duyuyordu. Mısırlı Milli Güreşçi Adil Mustafa 1948 Londra Olimpiyatlarında Yaşar Doğu ile karşılaşma yapıp onun karşısında emsallerine göre birkaç dakika fazla dayanabilmesinin bile Mısır’da kahramanlar gibi karşılanmasına yettiğini anlatmıştı.”

Önceki İçerik97. Yürüyüşünde Yolcu: “NEYE YARAR; DÜNYALARI KAZANIP KAYBETTİYSEN RUHUNU”
Sonraki İçerikYolcu’nun 99. Yürüyüşü: “Allah’tan Başka Galip Yoktur!”