96. Yolcu: “Hırçın bir rüzgar/ Ulu dağlara ses veriyor gibi”

Bu sayımızda by Yolcu Dergisi yorum yok »

yolcu-dergisi-sayi-96

Kim Var?
*ömer idris akdin *müştehir karakaya *faik öcal *ali fırat *rabia gelincik *ömer vural *mehmet aycı *mehmet şamil *kerem yılmaz *kerim aral *bülent sönmez *ali korkmaz *banu özbek *musa avcı *fatih tezce *yahya burak gül *rıza kemal g. *ismail delihasan *murat sayımlar *mustafa uçurum *mustafa karaosmanoğlu *ümit polat *süheyla altınkaya turan *şevket hüner *aykağan yüce *nur durur *hatice kübra şengül *gökhan akçiçek*hamza çelenk *mustafa everdi *mustafa alagöz *fatma serenli *ilyas sucu *mehmet kaplan *mustafa ışık

Ne Var?
*Seyir Defteri’ni Ömer İdris Akdin bağladı:
“Zihinlere kodlanan ‘geri kalmışlık’ sendromu bir an önce ‘ileri toplumların’ seviyesini yakalamak için inanma ve adanma biçimlerimizi sorgulamamızı salık veriyor. Bunu da ‘evrensel değerlere katılım’ formu içerisinde kolayca içselleştirebiliyoruz. Kimse dönüp sormuyor bile bu evrensel değerleri kimler ve nasıl bir dünya kurmak adına vazediyor.”

*Ali Korkmaz “Sömürgenlerin Dünyası”na bir bakış attı:
“sor bakalım ben niçin yaptım” sözü sömürünün temel mantığıdır… İnsanların çoğalması ve farklı meslekler icra etmesi, sömürüden kazanılan artı değerin sınıflar arasında oransal dağılımını ve alt sınıflar üzerinde sömürünün yasallaşmasını sağlamıştır…”

*Banu Özbek, “Güvercin Hırsızları”nın peşine düştü:
“İnsan insana yaklaştıkça buzları erir. Yargılar, intikam arzusu, kızgınlık, öfke, bu hisleri duyduğumuz kişiye/kişilere yaklaştıkça ivme kaybeder. Hikâyesini bildiğimiz insanı yargılarken hukuktan, öç alma duygularımızdan, kızgınlıklarımızdan, iddialarımızdan başka bir duygu daha çalıştırırız. Bu duygu biz istesek de istemesek de çalışır: Vicdan.”

*Murat Sayımlar, “Ölü Taklidi Yapmanın” ne menem şey olduğunu inceledi:
“Ölü taklidi yapmak bir yöntemdir. Anlık ve zanni, işe yararlık duygusu sağlayabilir. Ancak gerçekte bir işe yaramaz. Zira, hayatın esasını, gayri iradi fıtri hükümler inşa ettiği için; insanoğlunun iradi çerçevesinin de buna uygun inşa edilmiş olması gerekmektedir. Bu sayede, insan için gayri iradi ve iradi alandaki hükümler aynı kökten olunca; bu dünyadaki varlık nedenini tahakkuk ettirmek, gerçek hayatındaki durumunu da güçlendirmek imkanını elde edebilir. Ölü taklidi yapmak bunların tamamını kadük bırakan bir korkaklık, sorumsuzluk ve blokaj halidir.”

*Mustafa Karaosmanoğlu bir zarif insanı şiir inceliğinde işledi:
“Bütün bunlarla birlikte o zor bir şairdir Cahit Ağabey; içinde büyüttüğü kelimeleri kendisinin özel mükiyetine dahil ederek, şiire bir başka cepheden yaklaşır. O adeta hem kendisiyle ve hem de dünyayla adı konulmamış bir savaşım vererek kendini zuhurat âlemine kabullendirir. Ama bu, öyle sanıldığı gibi gürültülü bir şey değildir. Belki gürültülüdür ama onun gürültüsü dışarıdan duyulmaz, o gürültü patırtı, kendi içinde açtığı alanda kendi kendini ne kadar yaraladığının gürültü patırtısıdır ve bu da doğal olarak herkes tarafından duyulur değildir. Onun yaraları herkeslerin göremeyeceği kadar aşikardır.

*Gökhan Akçiçek, Sakallı Celal’in ilginç dünyasında seyrü sefer eyledi:
“Eserleri ile değilse de filozof yönü ile hafızalara kazınan Sakallı Celal, çokça duyduğumuz ama kime ait olduğunu unuttuğumuz şu sözlerin de sahibidir: “Meşrutiyet ilan ettik olmadı, Cumhuriyeti getirdik, gene olmadı. Bir de ciddiyeti deneyelim.”, “Testinin de ağzı var, konuşuyor mu? Masanın da bacağı var, yürüyor mu?”, “Türkiye’de aydın geçinenler doğu’ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde batı yönünde koşturarak batılılaştıklarını sanırlar.”

*Lütfi Bergen, Eski Türklerde başlık parası, İslam’da mehirin ne yakasında durur, sorusuna cevap aradı:
““Başlık parası” ya da “kalın” uygulamasını eski şeriatlardan gelen ve aile düzenini tesis eden “töre-yasa” saymak mümkündür.”

*Mehmet Kaplan, seksenlerin Samsun’undaki öğrenci yaşamını “Ekrem Abi” üzerinden anlattı:
“Samsun’a, üniversiteye ilk gittiğim yıllarda tanıdım Ekrem Abi’yi. Okulun çay ocağında tanışmıştık. Sessizdi. Konuşmayı çok sevmiyordu. Onu tanıdıkça, hayranlığım ve sevgim hep artmıştı. Bana, kitabı, okumayı ve de şiiri sevdiren güzel abim. Çok zaman, kaldığı eve gider, yanında kalırdım. Çok okurdu. Geceleri çay demler, saatlerce oturur, okuduğu bir kitabı öyle heyecanla anlatırdı ki, âdeta yaşardı.”

Yolcu 95: “DAĞIN ARDINDA KİM VAR?”

Bu sayımızda by Yolcu Dergisi yorum yok »

yolcu-sayi-95Kervandakiler:
*ömer idris akdin *ömer vural *e. İbrahim *lütfi bengen *banu özbek *bülent sönmez *mustafa uçurum *mehmet aycı*yahya burak gül *arif arcan *şevket hüner *faik öcal *ismail delihasan *rıza kemal g. *mustafa Alagöz *murat kadir topçu *hikmet kızıl *gökhan akçiçek *arif olgun Yeşilyurt *mustafa Karaosmanoğlu *aykağan yüce *mustafa ışık *müştehir karakaya *necati atilla soykan *ali korkmaz *bekir yıldırım *mustafa everdi *mahmut yavuz *ilyas sucu *baki evkaralı *mehmet kaplan *alaattin Keykubat *kerem yılmaz *ibrahim Öztürk *rabia gelincik *murat sayımlar *mehmet aktaş *selçuk küpçük *fatma serenli

*Ömer İdris Akdin SEYİR DEFTERİ’nde yazdı:
“Dağların ardında tam teşekküllü barbarlığı ile Müslüman coğrafyaya saldırmak için bekleyen çok uluslu savaş makinası hareket halinde iken, kimdir ki ihtilaf kumpasları kurar; ayrıştırıcı ve ötekileştirici dil kullanır; küçük hesaplar peşinden koşar; dini anlayışını, ırkını, aidiyetini karşısındakilere dayatır; ihanetin çetelesine ismi kara kalemle yazılır.”

*Lütfi Bergen “İslam Ekonomik Strüktürü” üzerinden “Malları Beyinsizce Harcamamak” konusuna değildi:
“İslâm ahlâkı ile modern iktisadın değer alanları birbiriyle çatışmacıdır. Ahlâk, “iyilik yap, borçlu dara düştüyse borcu ertele; ödeyemeyecek borçluyu affet, siftah etmeyen komşun varsa müşteriyi ona gönder” demektedir. Ekonomi-politik ise “ticaret kâr içindir, ekonominin amacı dünyadan faydalanmayı büyütmektir” der. Ahlâkın “iyilik”, ekonominin “fayda-kâr” üstünde yükselen değerlere sahip olduğu ifade edilebilecektir.”

*Banu Özbek, “UPRRADE” filmi üzerinden makinalaşma kaotizmini yazdı:
“Kant, belirleyici ben olmayı seçen modern dönemin tanrıyı öldüren yeni tanrısı insanın, kendi türünü de öldüreceğini yani olduğu haliyle yetinmeyeceğini, duygu, zaaf gibi duyular alemine mahsus arazlardan beri dolayısıyla kendinden daha tanrısal makine tanrıyı yaratmaya soyunacağını ve en sonunda tüm liyakatini kaptırdığı makine tanrının da gadrine uğrayacağını öngörmüş müdür bilinmez.”

*Murat Kadir Topçu, Arakan’ın gözyaşlarına şahitliğini yazdı:
“Hastaneye her gün yüzlerce insan geliyordu ve ben bunların gözlerine bakarak bu gözlemimi defalarca test ettim. Hayat dolu canlı bakışların ilerleyen yaşlarda önce nasıl kaybolup donuklaştığını ve daha ileri yaşlarda nasıl umutsuz ve kederli hale döndüğünü görmek gerçekten can yakıcıydı.”

*Mustafa Karaosmanoğlu, “Kurduğu Hayalin İçini Dolduran Adam”da Necip Fazıl’ı yazmayı denedi: “Unutmayalım ki konumuzun öznesi bir şairdir. Bu durum gereği şiir de kendi doğası gereği ucu açık bir yapının ürünüyse, meydana gelen sembolün de ucu açık olacaktır. Buna mukabil, tam da burada işbu sembol, bahsi geçen ucu açıklıktan dolayı, bir taraftan ele aldığı konuyla dolaysız olarak ilgilenirken, diğer taraftan da gizli bir anlatım biçimine açılabilir.”

*İlyas Sucu, Medeniyet kavramı üzerinden bir okuma kılavuzu önerdi:
“Bu yazı, açıkçası bir sorular, hatırlatmalar ve okuma önerilerinden müteşekkil bir çerçevede tasarlandı. Dolayısıyla kavram üzerine yapılacak bir soruşturmanın bir izlencesi olarak okunup düşünülmesi, yazarı da memnun edecektir.”

*Mehmet Kaplan, Müteveffa dostumuz İsmail Dervişoğlu’nun Samsun günlerini anlattı:
“Kapı açıldı. İçeriye, boynunda atkısıyla, dizine kadar siyah kabanıyla, elleri ceplerinde, her bir camı, su bardağı altı kalınlığında gözlüğüyle, oldukça uzun boylu birisi girdi. Onunla beraber dışarının yağmuru, ayazı, çamuru da içeriye girdi.”

*Alaattin Keykubat geri döndü ve 15 Temmuz’da aslında ne olmadığını irdeledi:
“Yolcu Dergisi yayınladığı sayılarda ve hem de kapaktan tehlikenin vehametine dikkat çekmişti. Lakin kimse umursamadı. O gece darbe başarılı olsaydı, eşkiyalar bize ters kelepçe takıp spor salonlarına götürürlerken şimdi ‘ver mehteri’ havalarında olanlar, ‘biz dediydik’ deyip Türkçe Olimpiyatları’nda seslendirilen şarkılar eşliğinde bizi zemmedeceklerdi.”

*Selçuk Küpçük, 70’lerin politik müziği içinde Ülkücü Hareket’in yerini aradı:
“CKMP’nin henüz MHP’ye dönüşmediği yıllarda Türk pop müziği ve hatta Türk caz müziği tarihi açısından önemli yere sahip İlham Gencer’in Alparslan Türkeş için bestelediği “Bozkurtların Türküsü”, geleneksel sünni ozan pratiği ve Mehter Marşları dışında 1970’ler boyu bir birikim ortaya koyamayan bu yapı için kuşkusuz dikkate değerdir.”

94. Yürüyüşünde Yolcu; “BİZDE KUŞLAR FİLLERİ YENER!

Bu sayımızda by Yolcu Dergisi yorum yok »

yolcu-94

KERVANDAKİLER:

*ömer idris akdin *mustafa karaosmanoğlu *şevket hüner *arif arcan *zekai günal *mehmet aycı *erdal ergenç *gökhan akçiçek *harun sönmez *barış dalkılıç *rıza kemal g. *fatih tezce *enes yeşil *ilyas sucu *mustafa uçurum *kerim aral *yahya burak gül *faik öcal *ilyas sucu *ömer vural *ali fırat *abdullah çevik *lütfi bergen *ümran yaka *beyza nur yüksel *mehmet pektaş *ismail delihasan *hikmet kızıl *sümeyye yüksel üstündağ *muaz ergü *mustafa everdi *muhammet baran aslan *hatice tataroğlu *müslim kılıç *bülent keçeli/ selçuk küpçük *mehmet aktaş

*Ömer İdris AKDİN SEYİR DEFTERİ’ne yazdı:

“Duruşumuzu etnik ve mezhebi aidiyetlerimiz belirlemez. Duruşumuzu emperyalizmin topraklarımıza, aklımıza ve ruhumuza ne şekilde tasallut ettiğini bilmek, bu çok boyutlu saldırıya karşı nasıl tavır geliştirdiğimiz belirler.”

MECMUANIN ORTA YERİ

*Osman Sevim Abdulselam DURMAZ’ı konuşturdu.

“Her eser doğduğu coğrafyanın bir parçasıdır.”

*Mustafa KARAOSMANOĞLU, İsmet Özel şiiri üzerinde kendini anlattı:

“İsmet Özel şiirinin metalik tınısı ve bütün parıltısıyla beraber kuşandığı hırçınlık, beni gençliğimin önünde farklı bir şekilde sahaya sürebilirdi. Artık gündüzleri hayata bağırabilecek bir cesarette hissediyordum kendini. “Bıkmadım/ koyu renkler kullanıyorum hayatımda/ koyu mavi, acıyı anlatırken” militan bir kendi insanı ne kadar da kışkırtıyor değil mi, hem de boynundan ta ayaklarına kadar.”

*İlyas SUCU, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün neden kapatıldığı üzerine yazdı:

“Enstitü imgesi, aslında Tanzimat’tan Cumhuriyet’e devredilen bir zihniyeti açığa çıkarmak için kurgulanmıştır ki o da şudur: Devleti yıkılmaktan kurtarmak ve ardından kalkındırmak amacıyla yönetici sınıfın bir tercihi olarak başlatılan Osmanlı/Türk modernleşmesi, daha başından itibaren zorunlu bir tercihtir.”

*Lütfi BERGEN, Gariplerin Allah’ına vurgu yaptı:

“1980’lerden itibaren İslâm dünyasında toplumsal değişim meselesi artık devletlerin modernleşme çabalarından koparak anlaşılmaya başlandı. Cevdet Said’in “Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları” kitabındaki tezi bu amaçla kaleme alınmıştı ve İbn Haldun, Malik b. Nebi, Seyyid Kutup gibi müelliflerin fikirlerini tartışarak çıkış arıyordu.”

*Muaz ERGÜ, Anadolu’nun mağrur ve mağlup hüznün kaleme aldı:

“Muhsin Yazıcıoğlu ateşten, kordan müteşekkil süreçlerin içinden geçip gelmiş. Her saati mücadeleyle şekillenen bir ömür. Din, iman, vatan, mukaddesat uğrunda güle oynaya feda edilen gençlik.”

*Gökhan AKÇİÇEK, yaşamının penceresinden olan bitene baktı:

“Çocukluğumun mahalle ve komşuluk münasebetlerini de hatırlatmam gerekiyor. Saygı ve sevginin hüküm sürdüğü, onurun, merhametin ve tevazunun hayatı çepeçevre kuşattığı bir mevsimin adı idi çocukluğumuz. Hemen hemen herkes olduğu kadar iyiydi, güzeldi ve anlamlıydı.”

*Hatice TATAROĞLU, Postmodernizmi irdeledi:

“Postmoderniteye yaklaşımlar iki temel gruba ayrılır. Birinci grupta yer alanlar postmoderniteyi, moderniteye karşı geliştirilmiş bir eleştiri olarak kabul ederken; ikinci gruptakiler, postmodernitenin moderniteden türediğini ve modernitenin bir özel durumu olduğunu iddia ederler.”

*Selçuk KÜPÇÜK, Ücra Dergisi’nden Bülent Keçeli ile, dergicilik ve şiir üzerine söyleşti:

“Merkez dergiler şiirin ana sorunlarını teğet geçmişlerdir.”

93. Yürüyüşünde Yolcu: “DOĞUDA BİR BABA VARDI/ BATI GELMEDEN ÖNCE…”

Bu sayımızda by Yolcu Dergisi yorum yok »

yolcu-sayi-93

93. Yürüyüşünde Yolcu:

“DOĞUDA BİR BABA VARDI/ BATI GELMEDEN ÖNCE…”

Kervandakiler:

*ömer idris akdin *e. İbrahim *faik öcal *mehmet aycı *mustafa everdi *fadıl karlıdağ *lütfi bergen *aykağan yüce *bilal can *cevat akkanat *hülya Köksal *banu Özbek *mustafa Karaosmanoğlu *ömer Vural *ilyas sucu *mustafa uçurum *müslim kılıç *fatih öz *murat sayımlar *eyüp akyüz *fatih nitin *sueda kurt *ismail delihasan *gökhan akçiçek *hikmet kızıl *aydın hız *erhan çamurcu *selçuk küpçük *yılmaz türker demirbaş *naman bakaç *abdullah çevik *bülent sönmez *bünyamin doğruer *şevket hüner *arif arcan

*Ömer İdris Akdin ‘Seyir Defteri’ne not düştü:

Muhafazakar kesimin en büyük handikapı Kemalist elitler karşısında yaşadıkları aşağılık kompleksi. Bunu her alanda ‘onlar yaptı biz de aynısının alasını yaparız’ anlayışı ile gösteriyorlar.”

*Mecmuanın Orta Yeri’nde; Ö. İdris Akdin İHH Başkan Yardımcısı HÜSEYİN ORUÇ’u Bangsamoro’nun dünü, bugünü ve yarını hakkında konuşturdu:

“Bangsamoro, azınlık olarak yaşayanlar için çok önemli bir tecrübe.”

*Lütfi Bergen, Mahallenin Yıkılması Ve Baba Rolünün Silinmesi Üzerine yazdı:

“Cumhuriyet’in modernleşme programının kentsel dönüşüm politikaları önce “tarihsel mekân” algısının silinmesine neden olmuş, ardından zihinsel olarak dönüştürdüğü muhafazakâr kadrolar eliyle asırlar boyunca Müslümanların en büyük iftiharı olan “kırk kapı komşu” geleneğinin çözülmesini gerçekleştirmiş görünmektedir. Mahalle oluşumu için “komşuluk” kaçınılmaz bir zemindir. Müslüman kadınlar, 1980’lerden itibaren gelen okullaşmayla birlikte Müslüman zihinlerde “özne olma”, “bireyleşme” dönüşümü gerçekleşmiştir.”

*Banu Özbek, Güney Koreli usta yönetmen Lee Chang-Donk’un “Şüphe” filmini değerlendirdi:

“Sözün, yazılı olanın hâle, sinema sanatının zamanla ilişiğinden istifadeyle, metnin özünü zedelemeden ama katmanlaştırarak nasıl görsel bir şölene dönüşebileceğini göstermesi, göstermenin ötesinde adeta yaşatması bakımından bir başyapıt :Burning.”

*Gökhan Akçiçek, klarnet ustası Şükrü Tunar’ın öyküsünü kurguladı:

“Şükrü Turan, üç kez evlenmiş, müzmin bir âşıktır. Klarnete kendine has bir üslup kazandırmış, döneminin müzik ortamlarını ve musiki çevrelerini etkilemiş; tavrının orijinalliği karşısında ismini unutulmaz sanatçılar arasına yazdırmıştır.”

*Aydın Hız ‘Benim Şarkılarım’ başlığı ile Selçuk Küpçük’ün ödül alan Aşk ve Teselli kitabını ele aldı:

“Küpçük’ün kitabı müzik sosyolojisine ait çok değerli bir okuma sunuyor aslında. Müziği sadece estetik nitelikleri açısından değil, onu üreten sanatçının içinde yaşadığı toplumun değerleri, dönemin tarihsel özellikleri, üretim süreci ve dinleyicide oluşturduğu algı bağlamında çok geniş bir perspektifle yorumluyor.”

*Selçuk Küpçük ‘Derviş Bey’in Militan Dervişleri’ romanı üzerinden 12 Eylül kazısı yaptı:

“Biyografik niteliğiyle“anı-roman”biçiminde ele alabileceğimiz metin, 1980 öncesi Anadolu’nun bir ilçesinde ülkücü harekete katılan, sonra Hacettepe Üniversitesini kazanıp okumak için Ankara’ya gelen ve Ülkü Ocakları Genel Merkezinde görev alan kahramanımızın 12 Eylül darbesi gerçekleşene kadar yaşadıklarını kapsıyor.”

*Naman Bakaç, Felaket çağının yazarlarından Yavuz Ekinci’nin dokuzuncu kitabı “Peygamberin Endişesi”ne değindi:

“Yazın baharı, güzün yazı, kışın güzü, baharın kışı tamamladığı gibi ben de İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın, Muhammed’in sözlerini tamamlamaya geldim. Yeryüzü alevler içinde. Nefret, kin ve öfke kalpleri kuşatmış. Ey İnsanlar! Bu dünya bir imtihan yeridir ve dünya bir ağaç gölgesidir (Burada bir Hadis’e gönderme var). Tövbe edin! Dedem İbrahim’e, müjdecim İsa’ya, Tur-i Sina’ya çıkan Musa’ya, üç gün üç gece balığın karnında bekleyen Yunus’a, Miraç’a çıkan Muhammed’e and olsun ki, ben iyiliğin krallığını yeryüzüne indirmek için gönderildim. Tövbe edin! Ey İnsanlar!”

Bülent Sönmez, ‘Derin Devletin Üç Hali’ne dokundu:

“Derin devlet dediğimiz yapı çıkar temelli oluştuğundan etkisi ülkeye yansısa da ilişkileri daima evrensel olmuştur.”

92. YÜRÜYÜŞÜNDE YOLCU: “İNANDIĞIMIZ YERDEN KIRDILAR BİZİ…”

Bu sayımızda by Yolcu Dergisi yorum yok »

yolcu-92-kapak

Bu Sayıda:

*ömer idris akdin *müştehir karakaya *faik öcal *mustafa everdi *mehmet aycı *yıldırım beşkardeş *ali korkmaz *fatih tezce *murat sayımlar *mustafa Karaosmanoğlu *mehmet şamil *mustafa yıldız *akif dut *rıza kemal g. *rabia gelincik *ismail delihasan *lütfi bergen *ömer Vural *banu Özbek *bekir yıldırım *bülent sönmez *ömer çoban *davut güner *sultan alak *sabahattin taşkın *gökhan akçiçek *hayrettin durmuş *mustafa alagöz *bünyamin doğruer *ali Fırat *şevket hüner *arif arcan *mehmet aktaş

*Seyir Defteri’ni Ömer İdris Akdin yazdı:

“Acelemiz var. Doymak bilmez iştahımız… En takvalı elbiselerimiz mavi ve kırmızı. Kostümlerimiz süperman, hayal dünyamız Hollywood. Gözlerimizi unuttuğumuzdan beri daha güzel görüyoruz; ışıltılar, albeniler. Rengarenk bir âlem. İçimiz muttaki dışımız hercai. Daha mutluyuz takkemizin altına gizlediğimizden bu yana beynimizi. Çok devingeniz. Her oltanın hakkını veriyor belleğimiz, balıklar alıp götürdüğünden beri. Bir puttan diğerine ve daha endamlısı varsa uçarcasına ötekine… Sırtımızda cilalanmış pelerin. Dünyaya kök salmaya geldik. Şu ölüm kaygısı olmasa…”

*Mecmuanın Orta Yeri/ Selçuk Küpçük konuşturdu.

ŞAKİR KURTULMUŞ “İlkin şiiri çok özlediğimi gördüm”

METİN CELAL “Kimse yazdığı hakkında durup düşünmek, kalemi eline almak istemiyordu.”

*Mustafa Everdi ‘Bireysel Akılda Toplumsal Hamaseti Felsefe ve Şiir’ üzerinden kaleme aldı:

“Toplumlar için hamasi çağrılar; din, siyaset, ideoloji adına yapıldığında elbette ikiyüzlü görünür, zamanın dışında bir aldanıştır. Özellikle toplumsal idealleri seslendirenler, bireysel lüksünden geri kalmayınca doğar büyük hayal kırıklıkları. İdeologlar, vaizler, yöneticiler suiistimali büyüttüğü oranda, söyledikleri de kimsenin kulağına girmez, tepkiler çoğalır.”

*Yıldırım Beşkardeş ‘Niteliksel Çölleşme’ye değindi:

“Başımız sıkıştığında arayabileceğimiz dostlar, göğsümüz daraldığında dizinin dibine oturacağımız ağabeyler, derdimizi, sıkıntımızı anlatabileceğimiz arkadaşlar hızla azalıyor. Partizanlığı, holiganlığı, hamaseti paylaşan ciddi yığınlara karşılık, sıcak somunu paylaşacağımız birlikte soğan kıracağımız dava adamları nerdeyse yok artık. Büyük niceliksel yoğunluklar arasında büyük niteliksel yoksunluklar yaşıyoruz ve bu bize ciddi patolojik süreçler olarak dönüyor.”

*Ali Korkmaz, ‘İnsanı Bozan Şeyler’ üzerinde durdu:

“Bozulma ve nihayetinde ölüm olgusu, doğadaki canlılığın ve sürekliliğin temelidir. Bu nedenle genel anlamda evrensel düzen için olumsuz bir şey değildir. Hatta gereklilik ve zorunluluktur da.”

*Mustafa Karaosmanoğlu, ‘zor yıllar’ üzerinden çocukluğuna doğru yola çıktı:

“bazen zor, bir coğrafyanın adı olur, orada bütün cihetlerde kuşatır sizi ve gelir oturur ömür dediğiniz o zamanın diliminin böğrüne. bazen vakte giydirilen dar bir gömlek olur zorluk namına paylaşılan her şey.”

*Lütfi Bergen ‘İnanmak ve İman Etmek’ konusunu inceledi:

“Müslüman görünmek topluma, imanla hareket etmek Allah’a yönelik eylemlerdir.”

*Banu Özbek, Macar yönetmen Ildikó Enyedi’nin Teströl és Lélekröl (Beden ve Ruh) filmi üzerinde değerlendirmelerde bulundu:

“Sorsalar, yokmuşum gibi varolmak isterdim oysa. Ne ki sormadılar.”

*Gökhan Akçiçek, Aşksız Ve Unutulmuş Bir Şair: Beyhan Güley’ başlığı altında bir dramı dile getirdi:

Kendini bulmanın zahmeti bir ömre yayılır da, anıların gölgesinde serpilen neşeli birkaç sözümüz, bizi tarif eden en anlamlı bir öyküye kolayca dönüşüverir. Bazı yaşamları -hatta tüm yaşamları diyebiliriz- tasarlamak, çekip çevirmek, özenilesi kıvama getirmek kimsenin elinde değil.”


*Şevket Hüner ve Arif Arcan ‘Resimli Yazıları’na devam etti:

“İhtiyarlık, insanın anlaştığı veya anlaşamadığı kişileri kaybetmenin hüznüyle yaşamakta zorlanmasıdır. Bazen yalnızlık o kadar yıpratıcı olur ki, anlaşamadıklarını hatta geçmişte sana bile bile kötülük yapanlar bile özlersin.” (Ş.H)

Arkaya bakmayalım… Kimsesizliğin koyu yalnızlığı dipsiz bir kuyu gibi bizi içine çekmesin. Bir gelen olsa, önce ışığı canlandırsa, ardından sobayı yaksa…” (A.A)

 Sayfalar:  « 1  2  3  4  5 » ...  Sonuncu »